MakalelerDünyaFidel Castro DüşünceleriKüba

Fidel Castro: Doğru görüşlü askerler

Küba Devrimi’nin önderi Fidel Castro, Küba’nın ABD ile diyalogtan çekinmediğini ve yeni düşmanlar icat etmeye ihtiyacı da olmadığı üzerinde ısrarla durdu.

CubaDebate’ın internet sitesinde yeralan « Doğru görüşlü askerler » başlıklı yazısında Fidel Castro, « … fikirlerin tartışılmasından korkmuyoruz; devam ettiğimiz vatan savunmasında yüklendiğimiz inançlarımıza bel bağlıyoruz » diye belirtiyor.

Küba lideri, 12 emektar Amerikalı askerin Başkan Obama’ya yolladıkları iki ülke arasındaki ilişkilerin durumu hakkındaki mektubu yorumluyor. Mektup metin olarak Alman DPA haber ajansında yer alıyordu.

Fidel Castro ajanstan alıntıyla, « ABD’li bir grup emekli olmuş yüksek rütbeli, Küba’ya seyahat yasağını tüm Amerikalılar için kaldıracak bir yasayı “desteklemesi ve imzalaması” için Başkan Obama’ya baskı yapıyor. Adaya uygulanan ambargonun Vaşington’un siyasi ve güvenlik hedeflerine katkıda bulunmadığını ileri sürüyorlar, diye açıklıyor.

315 sayfa dolusu haberin arasında yeralan bu haber önemsiz ve etkisiz görünüyor, diye vurguluyor Castro. Yine de, 48 saat içinde açılacak Amerikalılar Zirvesi hakkında bana 24 saatten daha az sürede 4 tane ‘Görüşler’ yazdıran sorunun temeline iniyor.

Mektupta imzası olanların, silahlara başvurmaya hayır, ama fikir mücadelesine değil, çağrısı bugünkü politikacıların yaptıklarıyla taban tabana zıttır, diye ekliyor.

İlgili Makaleler

Diğer yandan Castro, “Küba’nın ABD’nin güvenliğine bir tehdit oluşturduğuna inanmıyorlar, aksine kamuoyunun bu konuda kandırılmak istendiğine inanıyorlar” diye açıklıyor.

Prensa Latina aşağıda metnin tam halini yayınlıyor.

Fidel CASTRO’NUN GÖRÜŞLERİ

Düşünün bir, ABD’de kimbilir kaç kişi Obama’ya mektup yazıyor ve ona kaç tane farklı soru soruyordur. Mektupların tamamını okuyamaz, orası kesin. Her birinin ana konusunu dahi ele alamaz çünkü günün 24 saati buna yetmez, ne de yılın 365 günü. En azından kesin olan şey, cep telefonu, elektronik gereçler ve bilgisayar destekleğiyle danışmanların bu mektupları cevapladıklarıdır. Önce parti adaylığı, sonra başkanlık için kampanyası süresince yeni başkan tarafından yapılmış çok sayıda açıklamadan yola çıkarak daha önceden hazırlanmış cevapların var olduğunu hesaba katmadan, onların içeriği kaydedilecektir.

Ne olursa olsun, mektuplar ABD politikasında belli bir ağırlığa sahipler ve onu etkiliyorlar, çünkü şu , (Obama) New Deal – 1933 ile 1938 arası Roosevelt – dönemindeki sosyal ilerlemelerden bile iğrenen önceli gibi kokuşmuş, yalancı ve cahil bir politikacı olarak görülmüyor.

İşte bu nedenle, Vaşington’dan gelen ve 14 Nisan’da DPA haber ajansınca yayınlanmış bir habere şaşırdım.

« ABD’li bir grup emekli olmuş yüksek rütbeli, Küba’ya seyahat yasağını tüm Amerikalılar için kaldıracak bir yasayı “desteklemesi ve imzalaması” için Başkan Obama’ya baskı yapıyor. Adaya uygulanan ambargonun Vaşington’un siyasi ve güvenlik hedeflerine katkıda bulunmadığını ileri sürüyorlar.

« Bugün Vaşington’da açıklanan bir mektupta 12 emektar yüksek rütbeli, “Ambargo Amerikan politikalarına karşı belirgin bir diplomatik hareketi tetikledi” uyarısını yapıyorlar. Aralarında Bill Clinton başkanlığı altında görev yapmış “uyuşturucu çarı” lakaplı Barry McCaffrey, eski Genel Kurmay şefi Colin Powell ve Lawrence B. Wilkerson bulunuyor.

« Pazartesi Obama’ya yolladıkları mektupta askerler, “Tecrübeli askerler olarak, ülkemiz öbür toplumların desteğini kendi davasına çekmekte yeterli olduğu zaman ABD’nin çıkarlarına daha iyi hizmet edileceğini iddia ediyoruz”, diye vurguluyorlar. O gün Başkan, yolculuğu ve ailevi birikimleri yollamayı sınırlandırıcı kısıtlamaların Küba kökenli yurttaşlar lehine kaldırıldığını duyurmuştu. Ama, ilerici kesimlerin ısrarla talep ettikleri gibi, ülkedeki tüm yurttaşların değil.

« Bu askerlerin fikrine göre, demokrat Bill Delahunt tarafından “Küba’ya yolculuk özgürlüğüne dair yasa”nın Temsilciler Meclisine sunulması “ambargonun kaldırılmasına doğru atılan ilk önemli adımdır”.

« Vaşington’un uluslararası kötü görüntüsünü düzeltme ve “Küba’da değişimlere yol açma şansına daha fazla sahip” bir politika biçimi, diye ekliyorlar.

« “Dünyanın her yerinde, liderler kampanyanız boyunca ayaklandırdığınız umutlar temelinde gerçek bir politika değişikliğini ısrarla istiyorlar”, diye ileri sürüyor askerler.

« “Küba bu değişime bir kanıt vermek adına taşıyıcı mesele gibi görünüyor, ve bu hareket dünyada rakiplerimiz ve yandaşlarımızın üzerinde derin bir etki bırakacaktır” »

315 sayfa dolusu haberin arasında yeralan bu haber önemsiz ve etkisiz görünüyor. Yine de, 48 saat içinde açılacak Amerikalılar Zirvesi hakkında bana 24 saatten daha az sürede 4 tane ‘Görüşler’ yazdıran sorunun temeline iniyor.

ABD’de savaşları ve askerlerin buna katılmasını tetikleyenler politikacılardır.

Genç ve deneyimsiz Kennedy, Eisenhower ve Nixon tarafından hazırlanmış Playa Giron kuşatmasını ve ablukayı ilan etti. Gerçi Nixon savaş koşullarını Kennedy’den daha az tanıyordu. Beklenmeyen terslikler Kennedy’yi yeni kararlar almaya itti. Alınan kararlar Füze Krizi’ne yol açacaktı. Büyük bir onurla o füzeyi yine de atardı, ama… Fransız gazeteci Jean Daniel’in bana anlattığı gibi, yaklaştığı iyice hissedilen termonükleer bir savaş tehdidi tarafından çok sarsıldı.

Yeşil Bereliler’e hayran kalarak, Kennedy onları Vietnam’a yönlendirdi. ABD orada Fransız sömürge imparatorluğunun yeniden inşasını destekliyordu. Başka bir politikacı, Lyndon Johnson bu savaşı son etkilerine kadar taşıdı. Bu delicesine girişilmiş başarısız serüven içerinde 50 bini aşkın asker hayatını kaybedecekti. Doların altın cinsinden değeri 20 kez düştüğü bir sırada, Birlik orada 500 milyar dolar harcadı, milyonlarca Vietnamlı’yı öldürdü ve bu üçüncü dünya ülkesi ile dayanışmanın ikiye katlanmasını sağladı. Görevli erlerin, toplumun askeri bir eğitim aldığı deneyimli askerler tarafından değiştirilmesi gerekiyordu. Bu da ülkeyi güçsüz düşürüyordu.

Bir üçüncü politikacı George W. Bush, babasının korumasında, krizi şiddetlendirerek ve derinleştirerek hızlandıran soykırımcı Irak savaşını tetikledi. Savaşın harcamaları trilyonlarca doları buluyor ve bu kamusal borç daha büyük risk altında kasılmış bir dünyada Amerikalı yeni nesillerin üzerine çökecek.

Askerler, ambargo ABD’nin güvenlik yönünden çıkarları için zarar taşıyor diye açıklarken haklılar mıdır yoksa haksız mı?

Mektupta imzası olanların, silahlara başvurmaya hayır, ama fikir mücadelesine değil, çağrısı bugünkü politikacıların yaptıklarıyla taban tabana zıttır.

Ülkelerinin ekonomik, politik ve sosyal sistemini koruyan ABD’li askerler genel ayrıcalıklar taşıyorlar, ve iyi para kazanıyorlar. Ama kendilerini halkın varlığını çalmaktan sakınıyorlar, bu da gerekleri yerine getirmekte tüm yetkilerini ellerinden alacak ve onları gözden düşürecektir.

Küba’nın ABD’nin güvenliğine bir tehdit oluşturduğuna inanmıyorlar, aksine kamuoyunun bu konuda kandırılmak istendiğine inanıyorlar. Guantanamo üssünü karşı devrimci ve göçmenlerin sığınağı haline dönüştürenler bu ülkenin hükümetleridir. Daha da kötüsü, Guantanamo, insan haklarını hoyratça inkar etmenin sembolü olarak nam salmış bir işkence merkezidir.

ABD’li askerler ayı zamanda Küba’nın uyuşturucu trafiğiyle mücadelede model alınması gereken bir ülke olduğunu biliyorlar. Diğer yandan, biz hiçbir zaman ülkemizin ABD halkına karşı en ufak bir terörist hareketin çıkış noktası olmasına izin vermedik.

Kongre’nin Siyahları Grubu üyelerinin saptadıkları gibi, Küba’nın terörist ülkeler listesinin içinde yer alması büyük terbiyesizliktir.

Senatör Lugar, Delahunt, Siyahlar grubundakiler ve Kongre’nin diğer etkili üyelerine minnettar olduğumuz gibi, Obama’ya bu mektubu yazmış olanlara da minnettarız.

Diyalogtan çekinmiyoruz; yeni düşmanlar icat etmeye de ihtiyacımız yok; fikirlerin tartışılmasından korkmuyoruz; devam ettiğimiz vatan savunmasında yüklendiğimiz inançlarımıza bel bağlıyoruz.

İnanılmaz teknolojik ilerlemeleri hesaba katarsak, savaş çok karmaşık bilimlerden biri haline geldi.

Bu noktada bazı şeyler ABD’li askerleri de kapsamaktadır. Geçmiş zamanlardaki askerlerin yaptığı gibi, sadece emirler vermenin yeterli olmadığını biliyorlar. Günümüzde, binlerce kilometreyle ayrılmış düşmanlar belki de asla yüz yüze gelmiyorlar. Ölümcül silahların atışlarını tetikleyen bilgisayar programlamalarıdır. Olsa olsa insanoğlu ona ancak eşlik ediyordur. Önceden sonucu hesaplanmış ve en ufak heyecandan yoksun kararlar söz konusudur.

Onların arasında, şimdi emektar olan, kendini askeriye ve savaş bilimine vermiş bir çoklarını tanıdım.

Böylesine güçlü bir komşusuyla mücadele etmiş ve ona direnmiş olan küçük bir ülke için ne karşıtlık ne de nefret duymuyorlar.

ABD’de, ülkemizin bağlantılarının ve eğitim yönünden alışverişinin olduğu Küresel Güvenlik Enstitüsü var. 15 sene öncesine kadar Savunma Bilgileri Merkezi (CID) olarak biliniyordu. Onun ilk ziyareti 1993 haziran sonuna dayanıyor. O tarihten 19 Kasım 2004’e dek ülkemize 9 ziyaret yaptı.

1999 yılına kadar, heyetlerde yer alanların çoğunluğu emekli askerlerden oluşuyordu.

Ekim 1999’dan başlayarak, heyetler yapılarını çeşitlendirmeye ve daha az askeri içine almaya başladılar. Beşinci ziyaretten itibaren, tüm heyetler başarılı araştırmacı Bruce Blair tarafından yönlendirilmeye başlandı. Nükleer güçlerin kullanımı ve kontrolünde uzmanlaşmış, güvenlik politikaları uzmanı, Yale ve Princeton üniversitelerinin kendisine danıştığı bir profesör olan Blair bu konuda yüzlerce makale ve çok sayıda eser yayınladı.

Amerikan ordu güçlerinde önemli roller oynayan askerlerle de tanışlığım oldu. Birbirimizin görüşlerini onaylıyor değildik, ama her zaman hoş görülü ve kibardık. Asker olarak katıldıkları savaşlar üstüne uzun fikir alışverişlerimiz olmuştu.

Ziyaretler 2006’da da devam etti, ama Santa Klara’da bir kaza geçirdim ve ardından ciddi bir hastalığa yakalandım.

Obama’ya yollanan mektubun altında imzası olan 12 askerden biri ülkemizdeki bu toplantılara katılmıştı.

En son toplantıda, askerlerin Küba’ya saldırmaya hiç niyetli olmadıklarını tüm açık yüreklilikleriyle söylediklerini öğrendim. ABD’de, Irak başarısızlığı yüzünden yönetimin zayıflığından doğan yeni bir politik durumun var olduğunu da öğrendim.

ABD başkanlarının yönetim sürelerinin son gününe kadar sürdürdükleri maceralı politikalar konusunda hiçbir güvence verememelerine karşın, bu Amerikalılar kötü yönetildiklerini hissediyorlar ve geçmiş olaylardan utanç duyuyorlardı. Toplantının başlama tarihi Mart 2007, yani 14 ay önceydi.

Bruce Blair içinden çıkılması güç konu hakkındaki şeyleri benden çok daha iyi biliyor olmalıdır. Onun gayretli ve şeffaf kılavuzluğu beni her zaman ekiledi.

Bu bilgilerin hiç kimseyi ilgilendirmedikleri zamanların beklentisi içinde arşivlerde yatıp durmasını çok sevmiyorum.

Fidel Castro Ruz

Nisan 2009

Fidel Castro: “Biz dünyaya doktor göndeririz, asker değil” Sözlerinin yer aldığı tarihi konuşma

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu