FutbolFutbol Yazılarım

Arabesk olmak için illa ki arabesk dinlemek gerekmiyor !

İlginç Hollandalılar; Frank Rijkaard ve Johan Neeskens

28 Mart akşamı Galatasaray ve Fenerbahçe arasında ilginç bir maç oynandı.
“Maçın neresi ilginçti canım altı üstü bir futbol maçı değil miydi?” diyenler olabilir…

Doğru tabi ki altı üstü bir futbol maçıydı.
Bir taraf kazanacak diğeri kaybedecekti ya da o maçı kaybeden olmayacaktı…

Zaten sporun içindeki asıl amaç sadece bir tarafın mutlak kazanan olmaması değil miydi?

Sporda asıl amaç, içinde bulundurduğu birçok kavramı gerçekleştirebilmek ve geniş kitlelere bu kavramları yaymak değil miydi?

Maç oynandı…
Spor bireysel ve takımsal olarak yapıldı.
Peki nasıl?

Frank Rijkaard  Johan Neeskens’e fısıldadı

51. Dakikada Frank Rijkaard yanındaki yardımcısı Johan Neeskens’e ikinci yarıya iyi başlayamadıkları endişesiyle danışarak bir şeyler yapmak gerektiğini söyledi.

Evet ikinci yarıya  evinde oynayan Galatasaray iyi başlamamıştı.

Tespit doğruydu….
Ama Hollandalıların sebebini bulamadığı gayet net ve aşikardı.

Yoksa kenardaki Hollandalılar, sahada 10 tane sağlam oyuncunun yapamadığını henüz futbol hayatının başında olan genç oyuncusu sakat Arda’ya bağlamazlardı!

53. Dakika geçilirken Arda Turan kale arkasında fizyoterapist eşliğinde kontrol ediliyordu.
Arda’nın vücudunun arkasını tutarak yapmış olduğu suratını ekşiten görüntüleri TV ekranlarına yansıyordu.

55. Dakikada Arda Turan oyuna girmek üzere kenara geldi. Elindeki kağıda baktığında orta sahada savunma görevini üstlenen sapasağlam durumdaki Mehmet Topal’la değişeceğini gördü.

Aynı sahada olan 10 tane daha sağlam oyuncunun gördüğü gibi…

İşte bu maçı 10 tane sağlamın yapamadığını, bütün hafta idmana çıkmayan ve oyuna girdikten sonra da belini ve arka adalesini tutmasından hala sakat olduğu anlaşılan  Arda Turan ile kurtarmayı düşünenin Frank Rijkaard olması  ilginç kılıyordu…

Bilindiği üzere Galatasaray’ın Teknik Direktörü Hollanda doğumlu Frank Rijkaard’dı aynı Johan Neeskens gibi.

Hollandalıların yabancılar arasında biraz daha farklı yanları vardır.

Onlar reformist düşünen bir felsefeye sahiptirler….
Onlar için körü körüne bir bağlılık söz konusu değildir.

Hollandalılar böyle olmadığını da Katolik Kilisesinin PAPALIĞA verdiği geniş yorum ve uygulama yetkisini tanımayan ülkelerin başında olmasıyla tarihte göstermişlerdir.

Oldukça koyu katolik inanışları olanlar bile Luther ve Calvin’den kaynaklanan bir felsefe olan “inandıkları incili papazların yorumuyla değil kendi yorumlarıyla okuyup ve ibadet etmeyi esas kabul etmişlerdir.

Bir anlamda kendi bildikleri ve yorumları esas önceliktir.

İşte Calvinism felsefesine haiz Hollandalıların, akıllarını 10 tane sağlamın yapamadığını sakat bir oyuncunun yapabileceğini düşünmesi mümkün değildir!

Dahası sakat oyuncuya bel bağlamalarının sahadaki diğer 10 oyuncuya ve kulübedeki diğer sağlamlara yapılan bir güvensizlik olduğunu pek ala bilmeleri gerekmez mi?

Onlara güvensizlik, aslında takımına güvensizlik…
Hatta kendine güvensizlik değil midir?

Nitekim ilk yarıda Fenerbahçe takımına adeta baş belası olan Dos Santos, Arda’nın oyuna girmesiyle silindi.
Sonradan oyuna alınan Milan Baros ise sinir küpü gibiydi…
Alakasız bir ortamda sarı kart görürken ne yaptığını bilmiyordu.

Maç bitti protestolar Arda’ya ve kız arkadaşına yükselirken yeterince mücadele etmediklerini söyleyen Servet ve  Frank Rijkaard arasında basın yoluyla atışmalar oldu.

Ehh sonunda bir maç oynandı…
Oldu bitti. ..
Ama bu maç 55. dakikadan itibaren Hollandalı Frank Rijkaard’a ve Hollanda’nın sahip olduğu Felsefeye  hiç yakışmadı gitti !

Maç sonunda da bizim aklımıza “Arabesk olmak için illa ki arabesk mi dinlemek gerekiyor” diye bir söz geldi takıldı…

Ne dersiniz Arabesk olmak için illa arabesk mi dinlemek gerekiyor ???

Hürser Tekinoktay

İlgili Makaleler

Bir Yorum

  1. hocam yazınızı keyifle okudum tespitlerinizi her zamanki gibi detaylandırmış ve sporcu ahlakı geregi kısa kesmişiniz.tebrikler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu