RöportajDünyaFutbol

Forza sordu … Tekinoktay cevapladı …

Forza tüm Beşiktaşlıların merak ettikleri Fulya Projesi hakkında her şeyi Tekinoktay'a sordu . . .

Borçlanma yapısı üzerine bir model kurmuşunuzdur. Bu gemiyi karaya oturtmaktır. Gemiyi batırmaktır!

Forza tüm Beşiktaşlıların merak ettikleri Fulya Projesi hakkında her şeyi Tekinoktay’a sordu . . .

İşte en büyük taraftar grubu olan Forza mensuplarının Hürser Tekinoktay ile yaptıkları röportaj.

Forza: Şöyle başlayalım isterseniz, önce Hürser Tekinoktay kimdir, okuyucularımız bir de sizden duysun. Daha sonra mali kongrede neden yönetimi ibra etmediniz, bu konuda mahkeme hangi aşamaya gelmiştir ve Fulya projesinde aslında gelecek olan nedir, gidecek olan nedir, önümüzdeki mali genel kurulda sizce neler olacak diyelim.

Hürser Tekinoktay: Öncelikle benimle böyle bir söyleşi yaptığınız için teşekkür ederim. Ben Beşiktaş’ta ve Türk sporunda her konunun taban tarafından tartışılması, tabanın sahip çıkması gerektiğine inanıyorum, politikada da öyle. Bizde genellikle bir tavan var, tavan her şeye sahip çıkıyor, aslında tam tersi olması lazım. Dolayısıyla öncelikle ben taban olarak görüyorum genç Beşiktaşlıları, genç oluşumları ve bu bağlamda teşekkür ediyorum. Bizim de sorgulanmamız gereken şeyleri en gaddar bir şekilde sorabilirsiniz, hani buna ayıp olmasın, hocamız eskiden Beşiktaş’a hizmet etmiştir, sporcularımızda emeği vardır, spor adamıdır diye bir şey yok.

F: Biz de insanları bilgilendirme, bu sırada kendimiz de fikir sahibi olmak amacıyla buradayız şu anda. Onun için size, konuşmanın da gidişatına göre sürekli sorular soracağız zaten.

H.T.: Tabii, tabii. Aklınıza takılan, veya arkadaşlarınız veya camiamız içinde bilinmeyen konularda, tabii biz her şeyi de biliyor değiliz ama bildiğimiz kadarıyla, hakim olduğumuz kadarıyla da her şeyi anlatırız.

F: Aksini iddia eden olursa gider onla da konuşabiliriz tabii. Biz sizi tanımakla başlayalım o zaman isterseniz, öncelikle tanımayanlar için Hürser Tekinoktay kimdir…

H.T.: Tabii benim iki tane kimliğim var aslında spor alanında. Bir tanesi, Beşiktaşlı kimliğim, diğeri de spor adamı kimliğim. Beşiktaşlı kimliğim, ailemizdeki dedelerimizden, babalarımızdan, amcalarımızdan, bütün erkeklerin Beşiktaş’ı tuttuğu, yedi göbekten gelen bir kimlik.

Beşiktaşlılığım nerden başladı, herkes marifet marifet anlatır da benimki eski açıkta, babam bir devlet memuruydu, alıp eski açığa götürmesiyle, siyah ve beyaz renklerin çekmesiyle başladı. Onun Beşiktaş olduğunu da bilmiyorduk, renkler herhalde önce çekti, renkler çünkü gerçek.

Yıllarca Beşiktaş’ta Kapalı Tribün’de, yaklaşık bir 5-6 yıl, bizim Batur Gültekin vardır, ağabeyi Cem Gültekin, onların grubuyduk biz, Göktuğ Birnalkeser vardır, Grup Siyah Beyaz’da galiba ikinci başkanlık yaptı geçen yıllarda. Benim çocukluk muhit arkadaşlarım Şaşkınbakkal’dan, Suadiye’den. Grup halinde giderdik yani.

Kapalı Tribünün ortadan ikiye bölündüğü zamandı, en fazla ayran atardık o zaman birbirimize Galatasaraylılarla. En çirkef hareket üstünüze bir ayran poşetinin düşmesiydi, biraz kızdırıcı biraz da mizah olan işlerdi. Tribünden başlayan Beşiktaşlılık hayatımızın arkasından, spor hayatında futbolu profesyonelce sürdürmedim, beraber futbol oynadığım arkadaşlarımın bir kısmı profesyonelliği tercih etti.

Ben amatör olarak sürdürdüm. Okul, biraz gezme biraz tozma derken belirli bir yaştan sonra sporla olan ilişkimi antrenör olarak devam ettirmeye başladım. Antrenörlüğe başladığımdan sonra da özellikle antrenörlük kariyerimi geliştirmek için yabancı dilin ihtiyaç olduğunu düşünüyordum.

Bunun için de İtalyanca önce yol haritamda vardı; çünkü o zamanlar İtalyan futbolu çok öndeydi, 90-91 yıllarından bahsediyorum. Dolayısıyla o zaman İtalyan futbolundan mutlaka ilerde Türkiye’ye birilerinin geleceğini ve lisan bilen antrenörlerin daha ön planda olacağını düşündük. İtalyan Kültür Derneği’nde lisan öğrendik.

Daha sonra İtalyanca’mla turizme girdim, çünkü futbolda antrenör olarak bir kariyer yapmam için bir yandan da para kazanmak zorundaydım. 92-98 yılları arasında turizm kariyerimiz gelişti. İtalyanca’mız gelişti ve orada özellikle İtalya’daki ilişkilerim sayesinde bir spor çevrem de oluştu. Tam oraya yerleşmeyi düşünürken, Roma’da Lazio takımında çalışmaya başlayacakken Beşiktaş Kulübü’nden teklif geldi.

O da küçüklükten top arkadaşım Fuat Yaman’ın beni Serpil Hoca’ya, Davud Şahin Hoca’ya tavsiye etmesiyle, 91-92’de antrenörlük diploması da almıştım, biz Beşiktaş altyapısından gelen teklifi gözümüzü her şeye kapatıp kabul ettik. Altyapıdaki teklif amatör bir teklifti aslına baktığınız zaman, insanın hayatını geçindirebilecek bir düzen değildi.

Öbür taraftan İtalya’da Lazio gibi bir kulüpte çalışacaksınız, turizmden para kazanacaksınız ve 6-7 yıldır yaşadığınız şehirde ömrünüz boyunca yaşayacaksınız. Tabii biz siyah beyazı tercih ettik. Mavisi güzel gelmedi herhalde Lazio’nun Ondan sonraki dönemde yaklaşık altı sezon Beşiktaş’ın her yaş grubunda görev yaptım, hakikaten çok güzel günlerdi.

Belki de spor hayatımın, daha sonra Çanakkale’de de profesyonel olarak çok güzel günlerim geçti, veya tüm hayatımın ayrı bir bölümüydü Beşiktaş.

Şimdi müteahhitlerin bilmem kaç milyon dolarlık kule diktiği, ranta dönüşen yerlerde ufacık çocukların yetişmesine katkıda bulunmak, bunların arasında Nihat Kahveci, Yasin Sülün, Savaş, Aydın, Tuna, Ali Cansun, Evren Gayır, Tunç Kip, daha bir sürü ismini sayamayacağım kadar hep A takımda oynayan, zaman zaman gerek Nevio Scala’nın, gerek Toschak’ın, gerek Rasim Kara’nın oynattığı, hatta Kalli’yle bile çalışan üst düzey sporcular yetiştirme imkanımız oldu.

Tabii güzel bir şey, çocuğun okul hayatı bitmişken, umudu kesilmişken onları meslek sahibi yapmak ve Nihat Kahveci gibi dünya çapında yıldız oluşlarını görmek, Avrupa’da oynayan futbolcular haline getirmek, milli takımda oynamalarında bir katkınız olması. Tabii ki bunda o dönem Beşiktaş’ta çalışan altyapıdaki değerli hocalarımızın katkısı vardı, altyapı menajerimizin, masörümüzün, sağlıkçının katkısı vardı. Biz de o çorbanın içinde tuzu olan biri olarak en güzel günlerimizi geçirdik.

2000 senesinde Scala’yla çalışmaya başladıktan sonra altyapıda süper gençlerde şampiyon olduk. Ben altı senelik süreçten sonra, artık altyapıda kısa dönemde vazifemin bittiğine inanmıştım, bir de şampiyon bırakalım dedik tabii, 2000’de süper gençlerde takımımız şampiyon oldu. Tuncay’ın Sakaryaspor’da olduğu dönemde, Kocaelispor, Fenerbahçe gibi altyapısı çok güçlü olan takımların arasından oldu Marmara Bölgesi’nde.

Sakarya’da depremden sonra genç takım lav edilmişti, A takımındaki çocukların bazıları süper genç takım olarak oynuyorlardı. Onların arasında çok güzel bir şampiyonluk kazandık. Scala’nın da kendi tercihiyle onunla çalışma imkanımız oldu sonra. Serdar Bilgili, Hüsnü Güreli, İbrahim Altınsay’la beraber olduğumuz bir ortamda benim antrenör olmamı istemişti. Birçok alternatif vardı ama Hürser’le çalışmak istiyorum, kalbimiz ve beynimiz aynı şeyleri düşünüyor diyerek, yaptığımız sohbetlerden sonra karar vermişti.

Scala ile çalışmaya başladık, bizim için altyapı o zaman bitmişti, profesyonellik başlıyordu ama tabii ki bu profesyonellik Beşiktaş değil, Beşiktaş’ta görev yapıyorsanız profesyonellik olarak görmemeniz lazım.

Hatta o dönem yöneticilerimiz bana tercümanlık teklif etmişti, ben de tercüman olarak görev yapmam isteniyorsa onun bütçesini bana vermelerine gerek olmadığını, yani tercümanlık maaşı bağlanmasına gerek olmadığını, altyapıda benim sözleşmemin devam ettiğini, buradan aldığım ücretle hem antrenörlük yapıp hem de istedikleri zaman tercümanlık vazifesi yapabileceğimi, mesleğimin antrenörlük olduğunu, ideallerim vardı, Beşiktaş’ta tercümanlık yapmak için para almayacağımı belirttim.

Ahmet Akçan 10000 dolar alıyorsa abartmayalım ama 400-500 mark yeterli dedik bizim işimiz bu olmadığı için. Ahmet Hamoğlu ve Aziz Çankırı da saygıyla karşıladılar, senin mesleğinin yolunu değiştirmek gibi bir düşüncemiz yok, asistan koç olursun dediler.

Scala da zaten bunu istemişti. O dönem başladık, kısa bir dönem sonra, şimdi bile söylenmesini doğru bulmadığım, bazı çirkin olaylarla karşılaştık.

Şu anda Mustafa Denizli ile çalışan Stefano Moreno’nun da bildiği gibi Scala’nın istemesine rağmen ben Beşiktaş’ta belirli bir süre sonra bazı entrikalarla karşılaştım. Hiç gitmediğim İsviçre’de bazı olaylara sebep olduğum iddia edildi, benim pasaportumda dünyanın her yerinde giriş çıkış vardı, ne hikmetse İsviçre vizesi yoktu, ayrı bir vize istiyordu o zaman İsviçre.

Bu yalanları söyleyen kişileri Kenedy’yi vuranın 20 sene sonra açıklanacak olması gibi ABD’de, biz de 10 sene sonra açıklarız artık. Dolayısıyla altyapıya da dönmemeye karar verdim, bir sürü alacaklarım da vardı.

O dönem Scala Milona’da, Stefano Napoli’de tatil yaparken bana da Floransa’dan Bayram Tutumlu aracılığı ile Fatih Terim seninle çalışmak istiyor diye teklif geldi. Fatih Hoca Davut Şahin’den ve Müfit’ten araştırmış.

Ben 20 milyon Beşiktaşlı’nın huzurunda Scala’ya söz vermişken o saatten sonra geriye dönüş yapmanın etik olmayacağını, sözleşme imzalamama rağmen sözlerine güvenerek Beşiktaş’ta olduğumu belirttim

F: Beşiktaş olmasa gider miydiniz Fatih Terim’in yanına?

H.T.: Giderdim. Fatih Terim’i en çok eleştiren biri olarak giderdim.

F: Antrenörlük müydü tercümanlık mıydı peki bu?

H.T.: Antrenörlüktü. Çok eleştirdim ben Fatih Hocayı ama o dönem Türkiye’yi yurt dışında ilk kez temsil edecek bir hocaydı, teknik konulara pek girmek istemiyorum ama Taffarel, Popescu, Hagi gibi çok büyük oyuncular olmasına rağmen bir takımın teknik direktörürünün kazanılan başarılarda katkısı yadsınamaz. Bu bir ekip işidir, başkanından, masörüne kadar. Bu başarının içinde Fatih Terim de vardır. Ben Terim’i başarılı bulan, ve başarılı olmasını isteyen biri olarak memnuniyetle çalışırdım Floransa gibi demokrasinin, halk hareketlerinin sembolü olan güzel bir şehirde.

F: Beşiktaş’tan ayrıldıktan sonraki dönemde Çanakkale Dardanel’de önemli işler yaptınız…

H.T.: Daha sonra ne yaptım, sezonu kaçırdık, sezon başı benim anlattığım temmuzun sonuna doğru transferler bitti. Çanakkale Dardanelspor’dan Niyazi Önen’ den bir teklif aldım. Kabul ettim, 1.5 sene çok büyük mali kriz vardı, Türkiye Cumhuriyet tarihinin en büyük krizinin yaşandığı bir zaman, futbol dışında geliri olan finans ve sponsorluk desteği olan Dardanel’in takımına gittik, tabii 2 ay sonra çok acı tablolarla karşılaştık.

Ekonomi anlamda biz de elimizden geldiğince Niyazi Beye yardımcı olmamız lazımdı, sportif başarının dışında elimizdeki en değerli oyuncuları paraya çevirmemiz lazımdı .İlk paraya çevirmemiz gereken oyuncular kadro dışı bırakılmıştı alacakları yüzünden. Ondan sonra Çanakkale Dardanel spor’da 1.5 yıllık süre içinde takımın ekonomik durumun düzelmesi için ilk etapta Okan Koç, Tolga Seyhan , Ünsal Aka, Ufuk Ateş’i 1.ligde oynayıp iyi para getirecek şekilde bunu pazarlayabilcek hüneri gösterdik, bir sonraki dönem Hasan Kabze , Gökhan Zan , Mehmet Şen, Emirhan Özdemir, İlkem Özkaynak, Mehmet Çoğum çıktı…

Daha sonraki dönemde 2002-2003 yılları beni çok rahatsız etti, Türk futbolunda şikenin ayyuka çıktı dönemdi ne yazık ki. Hakem çetesi, Tuncay Özkan’ın çıkarttığı şike olayları, DGM bant kayıtları, antrenörlerin şike yapmaları, yöneticilerin şike olaylarına karışmaları, futbol federasyon üyelerinin karışmaları, 10-12 antrenörün şikeye karışmaları, bunlar hep bizim maçlarımızda oynandı, biz inanılmaz maçlar oynadık o dönem.

TRT maçları vermiyordu, ben o dönem maçlarda tuhaf şeylerin döndüğünü, TRT’nin de kasti olarak vermediğine inanıyorum. Bilmiyorum bu kasti mi verilmiyordu ama bizim o dönem dediğimiz ve söylediğimiz her şey sonra DGM’de çıktı, belgelendi..

F: Bütün bunlardan sonra ara mı verdiniz antrenörlüğe?

H.T.: O dönem ara vermeyi düşündüm, 2007’e kadar düzelir demiştim. 2004 UEFA kriterleri oturduktan, kulüpler düzgün yapılandıktan, para takibi düzgün olduktan sonra futbolun içindeki kirli unsurların dışarı çıkacağını düşündüm ama ne yazık ki, bunun sadece TFF olduğunu sanmıyorum, başka usurlar da bu kirliliğin devam etmesini istedi.

Kulüpler birkaç defterle yönetildi, birkaç tane dernek ve A.Ş. statüsünde birkaç tane kandırmacı modelle yönetildi, para hiçbir zaman kayıt altına giremedi, maalesef ki bu temiz futbol sevgisi olan insanları futboldan kaçıracak bu kirlilik arttı. 2007’i beklerken o sene bazı olaylar patladı maalesef kulübümüzde, malum Çakıcının kulübe bir şekilde girmesi gibi. Bu düzende daha 2012-2014’ü bulacak gibi bazı şeylerin oturması.

Velhasıl o dönemden beri aktif antrenörlük yapmıyorum, tabi ki teklifler geldi saha içinde yeşil alana basacak şekilde, G.Antep’den de teklif geldi Zenga ile beraber çalışmak için kabul etmedim. Onun dışında bazı teklifler geldi, orada da sportif direktörlük haricinde sahaya inip eşofman giymeyeceğimi söyledim, anca teknik direktör ve tüm idari yönetim kurulu bana bağlanır, ben onları yönetirim profesyonel bir başkan modeli gibi sportif direktörlük şeklinde.O da başkancılık oynamak isteyen yöneticilerden 1-2 kişiye cazip gelmedi.

Bundan sonraki açıdan baktığımız zaman bir Beşiktaşlı ve spor adamlığı kimliğimiz var. İbra konusu da Beşiktaşlı kimliğimizin olduğu kadar spor adamı kimliğimizin de gerektirdiği bir konu. Sadece Beşiktaş’ta mahkemeye verdiğim dilekçelerle Türk sporu, Türk Adalet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, hepsinin gerekli olan çalışabilir kolaylığının sağlanması için bu düzenin oturtulması gerektiğine dair yazılarım da var.

Kulübun borçlanması, 50 tane kişiyle davalık olması, devamlı ekonomiye zarar verecek bir modelinin olması bu spor adamlığımızın sorumluluk gerektiren kısmı. Teknik adamlık yapan bir kişinin idari yöne bu kadar erken karışmaması gerekirdi ama karışmak zorunda kaldık. Bazı şeyleri kaybediyorduk hep, nerede büyüklerimiz diye beklenmesinin anlamı yoktu, herkes büyüktür, kulubün taraftarının en küçük yaşından en ücra köşesine kadar bir büyüklüğü vardır, dolayısıyla mecbur kaldık. Ben 16-17 yıldır kongre üyesiyim, 2 no’lu sandıkta oy kullanıyorum ama hiçbir tanesine hemen hemen gitmedim, ama bu mali kongrede gitmek zorunda kaldım, ibra etmemek zorunda kaldım.

F: Bu mali kongeye gidecek misiniz?

H.T.: Gitmeyi düşünüyorum.

F: Bu ibra sistemi doğru mudur kulüp için, Beşiktaş için olduğu kadar genel olarak da doğru mudur?

O gün 1000 kişi katılmış olsun, yarısından fazlasının ibra etmemesi haliyle kulup ibra olmuyor, buraya kulübun içinden bir yetkili veriliyor ve kulubün geçici bir yönetimi sağlanıyor. Ya da dernekler kanunuyla denetçilerin denetleyeceği bir düzenek hazırlanıyor, bir an önce hesapların idari ve mali yanlışlıkları düzeltilir, yoluna konur ve sonra teslim edilir hale getirilmeye çalışıyor.

Yardım ediliyor bir anlamda işin ucu kaçmışsa. İşin ucu kaçmasın, denetçiler gelsin, işi yoluna koysunlar diye TMSF gibi, ondan sonra tekrar kulube bıraksınlar, satacak halleri yok.

F: Salt çoğunluğun kabul etmediği durumda böyle, peki geçen sefer yaşadığımız gibi 21 kişinin ibra etmediği durumda ne oluyor?

H.T.: Kongre üyesi şöye bi hukuksal süreci kullanıyor. 1 kişi bile ibra etmiyorsa 1 ay içinde ibra etmediği nedenlere yine kanaat getiremezse, haklılığına ya da haksızlığına diyelim, sizi yönetim kurulu davet eder ve ikna etmeye çalışır, böyle olması lazım. İbra etmemek çok önemli bir olaydır 1 kişinin bile ibra edilmesi kafalarda soru işaretlerinin olduğu anlamına gelir, bir sıkıntı olduğu anlaşılır.

F: Sizde bu süreç nasıl oldu ? Sizi ikna etmek için kimse çalıştı mı? Veya ikna mekanizmaları nasıldı? Basında tehdit vs. o tip şeyler yazıldı.

H.T.: Tehditle ikna mekanizması olur mu? Kediyi bile tehdit etmeye kalksanız köşeye sıkıştırsanız, insanı tırmalar, tehdit edecekse insan kendini tehdit eder önce.

F: Böyle şeyler gördünüz mü camiamızda mali kongre öncesi bunu ibra edeceksiniz diye tehtid var mı? Genel anlamda böyle bi hava aldnız mı?

H.T.: Beni kimse tehdit edemez.. Ancak ben mahkemeye de verdim, gazete küpürlerini koyarak, yönetim kurulu üyelerinden Nedim Sarsmaz’ın ibra etmeyenler haindir lafı psikolojik baskı oluşturmuştur. Bir yönetim kurulu üyesi bizi beğenmeyen haindir diyeceğine bizi ikna et neresini doğru yapıyorsun diye, nasıl hain dersin..

F: Şeref Nasır ‘ın da böyle açıklamaları var

H.T.: Evet maalesef. Siz insanları toplayıp açık açık anlatmazsanız, o insanlar da 30 gün içinde mahkemeye gitme kullanırlar.

F.: Sizde o brifing oldu mu?

H.T.: Biz kendi isteğimizle Cengiz Sarıkaya, Altay, Teoman gibi arkadaşlar dernek içinde tüzük gereği her şeyi yapalım, gidebildiğimiz kadarıyla biz vazifemizi yapalım dediler, onlar da doğru düşündüler, ben de doğru düşündükleri için bir şeyin değişeceğine inanmamama rağmen divan kurulundan Yalçın Karadeniz’den bir toplantı ayarlamasını istedik. Yönetim kuruluyla ikna edilemeyen, özetle fulya projesiyle ilgili bilgilern bize açıklanmasını istedik.

Yalçın Karadeniz, Şifo Mehmet , Hayretin Curoğlu, 5-6 tane daha yönetimden teknik ve idari görevliyle, divan üyesi ve ibra etmeyenlerden 16-17 kişi, birkaç teknisyen arkadaşım vardı bu inşaat işiyle ilgili kamu ve sosyal hizmetler uzmanı, mütehaatlikle ilgili bir uzmanımız vardı, o da kongre üyesi. Benim avukat tayin etmeyi düşündüğüm Tekin Bilge Beşiktaş divan üyesidir. Süleyman ağabeyin döneminden eski bir milli futbolcumuzdur, olimpiyat sporcumuzdur, Türkiye’de spor hukunu, spor kulüplerinin, fedrasyonunun tüzüklerini yazmıştır.

Milli Olimpiyat Komitesi disiplin kurulunda üyedir. Onun da akil kişiliğini yanımıza alarak girdiğimiz bir toplantıda ikna olamadık, aksine ikna edecek kişiler toplantıyı terk etti gitti. Toplantıda bir sözleşme çıkarttı İlhan Durusoy Bey, merak edenler varsa istiyorsa baksın dedi, ben gönderin dedim. Bir evrağı merak ediliyorsa değil, gelenlere fotokopilerini dağıtırsın.

Ne ilginçtir ki, biliyorsunuz bu tip resmi işlerde 3 tane kontrat yapılır, birisini istediğiniz yerde kullanırsınız dedi bize , o gün insanlar tuhaf tuhaf baktı. İş yaptığınız kişiye karşı ortama göre 3 tane sözleşme! Bu gayri ahlakidir, duruma göre bir yerde birini kullanacaksınız bir yerde diğerini kullanacaksınız. Ne yazık ki 30 kişinin içinde bunu da söylemiştir İlhan Durusoy… Projelerden sorumlu kişidir Beşiktaş’ın yöneticisi düşünebiliyor musunuz…

O sözleşmede Şan Öktem’in isminin değişeceğini, 95 m2 daire olduğunu, 2 milyon $ para alınacağını o gün çıkarttı. Mali kongrenin kitapçığında bunlar niye yoktu, mali kongre kitapçığında idari ve mali olarak tüm faaliyetlerin yer alması lazım. O gün 95 m2 için ettiğimiz kavga o toplantıda yine İlhan Durusoy tarafından 900 m2 denildi. 900 m2 az değil ki madem 900 m2, niye yazmadınız kitapçığa, o 900 m2 hukuki süreç başladıktan sonra yaklaşık 16 daireye kadar çıktı.

Geçtiğimiz günlerde hatırlıyorsanız basın toplantısı yaptı Yıldırım Demirören ve müteahhit yeni sözleşme yaptıklarını açıkladı. Yeni sözleşmeyle ilave yerlerin olduğunu tespit ettiklerini söylediler. Kim tespit etti hangi kurulu görevlendirdiniz ne kadar ilave yer çıktı hangi tarihte hangi ilave yerler var bunları da açıklayınız bizim tespit ettiğimiz konudan ötürü mali kongredne bu yana Beşiktaş kulübüdür oranın sahibi, fazlalıklar Beşiktaşındır, yıkılacak durumu yok milli servettir, fazlalıklar yasallaşır, net açık şeffaf olarak.

F: Nasıl bir sözleşme ki 16 daire gözden kaçabiliyor?

H.T.: 16 tane de değil, daha da fazlası var ve Beşiktaş’ın geleceği tamamen buraya bağlı, Beşiktaş’ın bir başka Fulya’sı yoktur

F.: Şan öktem isminin değiştirilmesi durduruldu sanırım?

H.T.: Hayır gündemde neyin olacağı karıştı. Önce müteahhit yapacak vs dediler, Fikret Orman ben yapacağım dedi daha sonra açıklamalar yaptı sonra onu yapmayacağım bunu yapacağım dedi, müteahhit çıksın bir Beşiktaşlı ben yapacağım desin dedi 50 tane konu kirliliğine gridi ne olduğu da belli değil.

F.: Şu an nerenin adı kaldı Şan Öktem?

H.T.: Kamp binası ve eski A takım tesisleriydi yıkıldı. Kamp binası yenilenecekti ama siyah ve beyaz bakarsan Şan Öktem ismi yok, efendim 6 ay sonra yapacağız dersen o zaman Şan Öktem ismi var tamam ama şu anda yok. Şan Öktem ismi moloz oldu değil mi ? Oraya o zaman bir heykel dikin siyah beyaz bir bayrak dikin hala orda Şan Öktem’in bayrağı dursun, belediye kaçak dedi yıkıldı gitti şu an. Yarın ordan yol geçtiği zaman Şan Öktem heykeli dikilmezse Şan Öktem’in ismi gitti o bayrağı bile dikmekten aciz sorumlular.

F.: Kamp binası yapılırsa Aşçıoğlu mu olacak ismi Şan Öktem mi?

H.T.: Kabul edilemez, geçersiz, tek taraflı, etik olmayan sözleşmeye göre Rahmetli ile Aşçıoğlu kadim dostmuş gibi Şan Öktem Aşçıoğlu tesisleri olacakmış yani ikisi beraber!

F.: Hocam son çıkan haberlerde tünel çıkışı onaylanmış, sağlam kalan tek antreman sahasının ortasından çıkacakmış. Eğer böyle bir durum varsa kamp binasının anlamı kalmayacak ne diyorsunuz?

H.T.: Oradaki bütün olay Fulya’daki rantın büyümesi. Süleyman Seba projesini de değiştirmek lazım aslında. Orası Fulya Rant Merkezi olmuştur. Fulya rant merkezi yanındaki alanlara da büyümüş durumda. Önümüzdeki günlerde belediye seçimleri var o arazi Beşiktaş Belediyesi’nindir. Spor alanı yapılmak kaydıyla istimlak edilmiştir, spor alanı olarak istimlak edilen yer ikinci kez istimlak edilemez, hukuki sorunlar doğurur dolayısıyla o rant merkezi Büyükşehir ve Beşiktaş belediyesi işbirliğiyle mi oluyor, onlara sormak lazım genişliyor rant. Yol 45 m2 genişliğinde mi ki illa oradan geçecek! Allahtan Dolmabahçe’nin içinden geçmiyor, santradan geçmiyor.

F.: Fulya Projsinin bir kısmı Şişli Belediyesi sınırına giriyor mu ?

H.T.: Hayır .Bütün proje Beşiktaş sınırları içerisinde. Bizim futbol sahası tamamen Beşiktaş Belediyesi’nin malı.. Zaten Fulya Projesinin en büyük muhattaplarından birisi de şimdiki belediye başkanı.. Dolayısıyla benim en büyük umudum Ayfer Atay’ın şimdi yeniden belediye başkanı adayı olması.. Tabii Beşiktaş Belediye başkan adayı oldu DSP’den.. İnşallah belediye başkanı cıkar ben de açık seçik söyleyeyim oyumu kendisine atacağım. Attıktan sonra da o sahanın orada kalmasını isteyeceğim çünkü.. Kendisi de bunu daha önce yayında söylediği için, ondan sonra da herhalde bizim cephemizde savaş edecek, kaybolmayacak, yer altına girmeyecek, tünellere girmeyecek, tünel üstünde yaşayacak..

F.: Peki izinler neden bu kadar gecikti sizce Fulya projesi boyunca?

H.T.: Rant Merkezi, az önce siz onu şey yaptınız baş harflerinden F.R.M. Şimdi ortaya şöyle bir durum çıkıyor. Ortada proje başlarken belli bir metrekare yani belli bir değer üzerinde başlıyor. O değer üzerine daha sonra sürekli değerler katılıyor. Bu tür inşaatlar Türkiye’de böyledir.

Kaçan olan yapılar böyledir. Önce diyelim ki 1000 metrekare veya 1000 metreküp çimento üzerine işe başlarsınız, sonra bunu 2000’e 3000’e çıkartırsınız. Dolayısıyla ek kazanımdır bu. Ek kazanımlar sürekli bir pazarlık haline gelir; çünkü ek kazanımları yasallaştırırsanız, bir nevi bu dernek ya da vakıfsa veya belediye ise yasallaştırırsınız. Herkes kayıt altında olup kurumlara gider para.

Örneğin diyelim ki Ümraniye’de bir alışveriş merkezi yapılıyor. Vakıf alışveriş merkezi olarak yaptırıyor bir de Ümraniye belediyesi var örnek olarak. Vakıf müteahhide verdi, bir de belediye var. Bunlar o getirimi paylaşacak. Bir alan yapılırken % 67’siyle inşaat yapılıyorsa geri kalanını belediyeye terk eder, kamuya terk eder, yeşil alan, yol bahçe olarak.

Dolayısı ile bu belediyenin kamu malıdır. Şimdi buradaki % 67’lik terkler kısalmaya başladığı zaman kamudan çalarsınız. Öbür tarafta diyelim ki kısalıyorsa belediye bunun karşılığında madem öyle bana bir yer yap der. Kamuya hizmet et der, madem burada bir kazanç var kamu ile paylaş der. Öbür tarafta da vakıf sahibi der ki efendim mal sahibi benim, ek kazanımlar benimdir. İhtilaf başlarsa mahkeme kararları vardır, ek kazanımlar mal sahibindir mahkeme kararlarında, danıştay kararlarında mal sahibinindir..

F.: Beşiktaş Belediyesi burda ne yapmıştır peki?

H.T.: Burada maalesef bütün gazetecilerin ve herkesin atladığı bir konu var. Beşiktaş Belediyesi bir kültür merkezi istedi müteahhitten. İki dönümlük yer verdi, yol atıkları.. İki dönümlük yeri verdiğine karşılık (müteahhit) Belediye’nin bir parsel birleştirmesini şart koştu yani Belediye iki dönümlük bir arazisini müteahhide verdi.

Hatta bize Yalçın Karadeniz o toplantıda siz niye almadınız sorumuza bizim paramız yoktu dedi. Ben de Gordon’a 2 milyon dolar verdiniz, bu yerin değeri 2 milyon dolardır dedim. Bu yeri siz alırdınız 2 dönümlük yer 4000 metrekare yer yapar, bu da yaklaşık 100 metrekare, hani 95 metre kare bize dahil edildi ya, 40 daire yapar. 40 daire nedir, 2 milyon dolardan 80 milyon dolar yapar. Basit bir hesap yani.

Bu 2 milyon doları verip siz neden yapmadınız? Paramız yoktu! Divan başkanımız sağolsun bunu diyor, İlhan Durusoy bey de İsmail Ünal oradan 10 milyon dolar istemiştir bizden (ya da 5 dakika sonra) 15 milyon dolar istemiştir gibi uçuk rakamlar telaffuz etmiştir.

F.: Gerçeklik payı var mı sizce bu iddianın?

H.T.: Bence gerçeklik payı varsa o zaman şöyle demek gerekir. Müteahhit belediyeye 10 milyon dolarlık ne vermiştir? İşin püf noktası burada. Beşiktaş’ın malının mülkünün sahibi olduğu Çarşı alanından kültür merkezi vermiştir! Beşiktaş’ın kendi haklarından olan bölümden! Beşiktas iki dönümlük yeri almayarak büyük hata yapmıştır. Çünkü kullanım hakkı Beşiktaş’ındır.

Aşçıoğlu orayı alamaz, parsel sahibi alır orayı. 2 milyon dolar oranın raicidir. Çünkü 2 milyon dolardan az bir parayı arkadaki aynı 2 dönümlük yere daha önce Beşiktaş vermiştir. Parayı bunu emsal olarak alırsınız, aynı pafta içinde 2 milyon dolarlık raici vardır. Aynı şeyi Beşiktaş Belediyesi Zorlu’nun arazisinde yapmıştır. Bu davalık olmuştur.

Belediye düşük emsal göstererek düşük fiyattan Zorlu’ya arazi satmıstır. O zaman Beşiktaşlı olan Beşiktaş Belediye Başkanı da daha birkaç ay önce iki dönümlük yeri 2.7 milyon dolara satmıştır ki 2 milyon dolardır değeri. O zaman aynı yeri 2 milyon dolara Beşiktaş’a verirsin. 2 milyon dolara Beşiktaş alır 40 milyon dolar getirisi olur Beşiktaş’a. Şimdi orayı kaybetmiştir tabii, Aşçıoğlu bu kazanımları almıstır. Orayı kaybettiği gibi Belediye ile Beşiktaş’ın malı takas kullanılmıştır! Bundan daha büyük bir rezalet var mıdır!

F.: Peki buna itiraz edilemez mi, geri dönümü yok mudur bunun?

H.T.: Her şeyin geri dönümü var ama şimdi maalesef, röportajınız ne zaman yayımlanacak bilmiyorum ama, önümüzdeki günlerde bir oldu bittiye getirme hikayesi vardır oranın açılması ile alakalı. Oraya 1 aydır kaçak diyorum, neye istinaden diyorum, Egemen Olcay, Beşiktaş Belediyesi meclis üyesi kendisi, ”Avukat Egemen Olcay”. Habertürk’e verdiği demeçte (sitede vardır) 24 kattan fazlasının burada izni alınmamıştır diyor. Bu ne demektir biliyor musunuz? 24 katın üstüne çıkan 36-38 katın tamamı Beşiktaş’ındır. İlave yapmıştır, Beşiktas bunu yasallaştırır.

F.: İlave ile 96 daireye tekabül ediyor, bu daireler 2 milyon euro’dan 96×2= 192 milyon euro etmez mi?

H.T.: Evet basit bir hesapla 96 daire.

F.: Peki bunlar 2/3, 1/3 şeklinde mi paylaştırıldı?

H.T.: Hayır, tamamı Aşçıoğlu olarak. İşte zaten bizim davamızın baslangıç noktası burası. Benim müdahil olmamı gerektiren baslangıç noktası burası oldu. Ben 14 maddeden verdim, içinde bedava bilet de vardı. Çünkü kulüplerin bedava bilet vermesi kulübu fakirleştirmektir.
Kulübün taraftarları bedava bilet alıp girmemelidir. Öyle taraftar olmaması gerekir. Oradaki gençler bunu isteyebilirler haklıdırlar da. O zaman sen yöneticisin, verirsin kendi cebinden 10 tane, o gençtir. Biz de yapıyorduk tribünde kendi aramızda toplayarak sokuyorduk içeri o genci.

(Burası ayrı bir tartışma konusu, varlığı, yokluğu tartışılır.)

H.T.: Seba dönemiyle şimdiki dönemin en fazla sorgusunu benim yapma hakkım var.

Çünkü Süleyman Seba bir devlet memuru olarak, aynı ceketle geldi aynı ceketle çıktı. Şimdi soruyorum size? Yaşar Aşçıoğlu toplantısında diyor ki; Yıldırım Demirören buradan ev almak istedi, ama çekindi dedikodu olur diye! Bir Beşiktaş Başkan’ını bu kadar küçük düşürecek bir demeç olabilir mi? Yıldırım Demirören Çubuklu’da yalıda oturuyor, yalıda. Fulya’da Beşiktaş’ın yaptırdığı plazaların içinde, daire almaya mı ihtiyacı var Yıldırım Bey’in? Niye insanların kafasını karıştırıyorsunuz, niye Beşiktaş Kulübü Başkan’ını zan altında bırakıyorsunuz? Ama Süleyman Seba aynı evde oturuyordur, aynı evde de biz onu alırız omzumuza, şu anda görevimizi de yaparız, kimin ne olacağı belli değil ama, neticede Süleyman Seba’nın bıraktığı Beşiktaş’tan bu döneme çok ciddi kültürel ve köklü değişimler yaşanmıştır.

O gün tribünde onları yapan, sizdik bendik oyduk demiyorum, bizdik. Bugün de Beşiktaş 5 yıldır, bakın bir kulüp başkanının borcu artarak, bir kulüp bağımlı hale geliyorsa, markanız bitti demektir. Bir insana bağımlı hale şirketiniz geliyorsa, şirketiniz bitti demektir.

F.: Ben bunu şey şirket takımı haline getirilme çabası halinde görüyorum, mesela Araplar nasıl İngiltere’de bir takım satın alıyor, Amerika’dan Amerikalılar gelip İngiltere’de stadyum satın alıyor, ben bunu böyle görüyorum, Yıldırım Demirören’in şu anda yaptığını kulübü ipotek altına alıp, kendi himayesine geçirme çabası olarak görüyorum.

H.T.: Şimdi onun gibi bence ama ondan da daha kötü. Yani öbürünün biteceği bir işbirliği var, sermaye artırımı var, daha büyük bir marka var yani, kulübünüzün değeri 1 trilyondur, 5 trilyon bir para alırsınız, Real Madrid düzeyine gelmek için bir sermaye artırımı yaparsınız. Kulüpte sürekli borç hanesi büyüyor, marka değeri küçülüyor, sizin alacağınız sürekli büyüyor, böyle bir yönetim tarzına 5 yıldır Beşiktaş ses çıkartmıyorsa, bir antrenör gidip mali kongrede, antrenörlüğünü bırakıp, bir şeyler yapıyorsa…

F.: Beşiktaş ses çıkartmıyor dediğiniz nedir, kimse ses çıkartmıyor dediğiniz kimdir?

H.T.: Herkes, camia olarak, her şeyle Beşiktaş camiası. Şimdi sevgili Çağrı, Beşiktaş camiasının insana dayalı birkaç yapısı var, bu yapılardan iki tane dinamik yapısı var.

Birisi taraftar, birisi de kongre üyeleri. İkisi de dinamik yapı, bu yapının zaten birbiri ile de aynı amaçlarla çalışabilmesi lazım ama genel kurulun biraz daha profesyonel düşünebilmesi lazım. Taraftar gittiği zaman ben bu maçı seyredeyim, en iyi oyuncuyu seyredeyim, coşkuyla neşeyle ayrılayım diye gelir; ama genel kurul üyesinin gerekirse oraya maça gitmese bile klubünün ekonomik özgürlüğünü kazanıp taraftarları memun edecek bi klüp yaratması lazımdır ama ikisinin de mutluluğa yönelik amacı vardır.

Genel kurul mutluluk için çalışması lazımdır taraftar da mutluluk için orada olmalıdır, amaç aynıdır ‘’mutluluk’’. Şimdi bu iki dinamik yapının da mutluluğun sadece maç kazanmak olmayacağını bilmesi lazımdır.

F.: Beşiktaşlı olmayan kongre üyelerinin tesbiti ile ilgili bi komisyon kurulmuştu bir dönem. O komisyon neden çalıştırılmadı sizce? O komisyon nereye ulaşacaktı? Neler yapabilirdi?

H.T.: Benim bilgim dahilinde şu. Komisyon üyeleri Yıldırım Demirören tarafından 2004 (101.Yılda) yılında kaçan şampiyonluğun araştırılması amacıyla kurulmuştu. Komisyon girdiği zaman şöyle bişey oldu bildiğim kadarıyla; dediler ki şimdiki yapıya vs bakalım diye, bugünü de incelemeye başlayacaklarından çekinen yönetim kurulu lağvetti diye biliyorum.

Neticede aslına baktığınız zaman bir komisyon kuruyosanız yönetim kurulu olarak, daha sonra da o komisyon görevini yapmıyosa, Biz Süleyman ağabeye sitem edecek ne kadar olayımız varsa onlara sırtımızı dönüyoruz mecburen. Seba sonrasına bir dönüyoruz; sahte üyeler, sahte pasaportlar, sahte kimlikler, DGM bant kayıtları, komisyonlar, komisyonların lağvedilmesi. Bir sürü tazminat ödenen insanlar. Bir sürü alınan, gönderilen futbolcular. Bir sürü kayıt dışı ekonomi. Baktığımız an dönüyoruz Süleyman ağabeyi tekrar öpmek için gidiyoruz.

O zaman kızıyoruz geldiğimiz yere. Ben taraftar olarak koyuyorum kendimi kızıyorum: Ahmet Dursun, Seba Gitsin… Ben o zaman bağıran insanlardan duyuyorum “Keşke bağırmasaydık” diye. Onlarda bizim arkadaşlarımız.Tanıdığımız. Hiç kimse o grup bu grup diyemez! Onlar Beşiktaşlı. Kandırılmış veya kandırılmamış. Beşiktaşlı.

F.: Peki bu Beşiktaşlı olmayan kongre üyelerinin tesbit edilmesi için, bunu yapabilcek bir yönetimin başa gelmesi lazım. Bunun dışında mümkün değil görünüyor. Nasıl tesbit edilecek bu?

H.T.: Bir kere toplu üyeliklerin iptali gerekir. Bir de ticarete döndüğünü biliyoruz onların. Üyelerden para peşin alınıp kulübe senetle borçlanılıyor. Bunun için de kamuoyu oluşturulması lazım. Tek vücut olursak isteklerimize daha çabuk cevap alırız. Onun için tek vücut olmak lazım. Islah edilmesi lazım üyeliklerin.

Artı bir şey daha söyleyim; kendi sporcularına, örneğin on yıl boyunca alt yapıda oynamış, Beşiktaş takım kaptanı. Daha sonra devam etmemiş, gitmiş hukuk fakültesini bitirmiş. Bu gibi kişilerin tespit edilip süratle kongre üyesi yapılması lazım. Akseki’deki gs’li fb’li çocuğu kongre üyesi yapıyoruz, kendi formanı on yıl boyunca terletmiş çocukları yapamıyoruz. Her idmanda soyunma odasında o havayı yaşamış. Beşiktaşlılığı bilen sporcuların süratle kongre üyelerine katılmalarını sağlamak lazım.

F.: Sporcu ağırlıklı oluşturmak gerekiyor üyeleri.

H.T.: Evet. Şimdi bakıyorsunuz bir fb’li BJK Yönetim kurulunda görev yapıyor. Nasıl kabul edeceksiniz? İsim vermeyelim. Geçen dönemlerde de vardı. Adamın hayatı boyunca Beşiktaşla ilgisi yok. Ben fb yönetimine giricektim. Falanca abi beni BJK Yönetimine soktu. Ve bu adam zaman geçiyor kulübe başkan oluyor. Ondan sonra tartışırsınız böyle 101.yıldaki şampiyonluğu…

Ondan sonra çıkar bir tane kongre üyesi der ki bu Beşiktaşlı, fb’liydi der. Bunu da divan kuruluna verirsiniz. Kendi içinizden Beşiktaş formasıyla yetiştirdiğiniz sporcuların yönetim bazında Seba dönemindeki gibi kongre üyelerine yönlendirilmesi gereklidir.

F.: Fulya projesi… Bi kaç gün kaldı. 1 hafta sonra çok görkemli bi açılış olucak. Çok poh pohlanacağız. Beşiktaş’ın geleceği kurtuldu diye. Kim kurtulucak kurtulacak olan ne? Şu an genel bi kanı var geleceğimiz kurtuldu, iyi oldu. Şu kadar gelir gelicek vs diyerek. Mesela kira sözleşmeleri mi imzalandı sadece? Yoksa kırdırıldı mı bu gelirler? Beşiktaş hakkı olanın ne kadarını aldı? Tamamını almadığını görüyoruz sonuçta. Sonuç olarak bize Fulya’dan ne gelecek, ne gidecek?

H.T.: Fulya’yı saatlerce yönetim kurulu başkanının çıkıp, belediye başkanı ve bütün herkesle beraber tartışıp açıklaması gerekir. Fulya konusu hep gizli yürütülmek istendi. Bizim maalesef resmi siteden Hıncal Uluç’un pembe kazağı yazıldı, ama Fulya ile yaklaşık 4 yıldır hiçbir bilgi verilmedi. Sözleşmeler ve getirilerin şeffaf bir şekilde oraya koyulması lazımdı. SPK için A.Ş.’nin bilançolarını Beşiktaş ve bütün şirketler koyuyor. Siz bu kadar tartışılan Fulya’yı neden koymuyorsunuz? Fulya da her şey gizli yürütülmek istendi. Fulya önce 16 kata müsade edilerek başlanacaktı. Daha doğrusu müteahhitin payı 16 katı aşmamak üzereydi. Öyle diyelim.

F.: Yani mütahitin payı %33 mü oluyor 48 katlı olan fulyada?

H.T.: Hayır. Şöyle söyleyim, tüm hacmin %67’si BJK’nin %33’ü mütahitin diye anlaşma yapılmış. Metrekare üstünden. 58 Bin metrekare var. Yeraltıyla birlikte yüz küsür bin metrekare var. %67 – %33… Totaldeki bir rant var. Total rantın eşit paylaşılması lazım.

Sözleşmeye göre paylaşılması lazım. Yani 300 milyon dolarlık bi gelir varsa %67 – %33 paylaşılması lazım. Siz otoparkları 67’nin içine atarsanız hakiki rant 33’e 67 olur. Yani değersiz yerleri mal sahibine verip, en değerleri yerleri kendinize alırsanız o oran real anlamda bozulur bu bir.

F.: Otoparktan da bir bedel alınamıyor galiba. Sonuçta ben bir süper markete, hastaneye gittiğim zaman otopark parası vermiyorum.

H.T.: Tabii. Total getirisi en düşük olan yerlerdir. Şimdi yer üstü olarak baktığımız zaman, yer üstündeki %67 ile %33 yer altında da devam ediyor. Yani para etmeyen yerde de devam ediyor. Para etmeyen yerlerin de %67 si Beşiktaşın %33 ü mütahitin oluyor.

F.: Peki mantıklı olan da bu değimli? her şeyin %67’si BJK’nin %33 ü mütahitin olması?

H.T.: Hayır. Bu mantıksız. Kara Fatmaların gezdiği yer değersiz, Rahmi Bey’in 4.katta terasta gittiği yer 4 milyon dolar metrekaresi, ya da bi daire 4 milyon dolar.

F.: Yani oran olarak doğru, paylaşılan yer olarak mı bir sıkıntı var?

H.T.: Yer altları da 67’ye 33 olur. Yer üstleri de 67’ye 33 olur. Yer altında diyelim ki 50 bin metrekarelik alan var. Bunun 67’ye 33 yaptığınız zaman değersiz yerlerin çoğunluğu kalıyor. Yer üstüne çıktığınız zaman değerli yerlerin %67’sini almıyor Beşiktaş.

Yer üstünde olay tam tersine dönüyor. Yer üstünde %67 diğer tarafın, %33 Beşiktaşın. Çıkın kulelere bakın Dikilitaş’tan onu göreceksiniz. 2 tane 36*2 kule var. Daha fazla metrekare var. Diğer tarafta Beşiktaş’ın 2 tane kısa bücür yeri var. Hangisi daha fazla? Kulelerin metrekaresi daha fazla.

F.: Kulelerde %67’ye %33 Beşiktaşın lehine değil durum yani?

H.T.: Değil. Kulelerde Beşiktaş hak alamıyor. Kulelerin tamamı müteahhitte.

F.: Tamamı?

H.T.: Evet tamamı. O 2 tane kule varya, bunların tamamı müteahhitte.

F.: Bu kısa olanlarmı Beşiktaşın?

H.T.: Evet. O 2 tane bücür olanlar Beşiktaşın. Büyük kulelerin tamamı müteahhitin. En değerli yerler müteahhitin diğerleri Beşiktaşın.

F.: 36’lıktı değil mi bu kululer? 72 tane kattan 1 kat 4 daire hesapla, en kötüsü 1 milyon eurodan hesaplanacak.

H.T.: Üstelik bunların deniz görünümü filan da var. Mukayese kabul etmiyor. Adam yapmış daireyi 4 milyon dolara Koç’a satmış mesela. Şimdi burası bu kadar kat olsa ne olucak? Buradaki bu fazlalık beton var ya, buraya geçicek. (dergideki resim üzerinden gösterirken) Buraya geçtiği zaman bizim kullanım alanımız, değerimiz artacak. Şimdi 24 kattan, diyor ki İlhan bey, “Efendim, müteahhit h serbest diyor”. Ya sen kimin tarafındasın.

F.: H serbest ne demek?

H.T.: Yükseklik serbest demek. Yükseklik serbest diye bunları da al bunun üzerine koy. Yer üstündeki metrekare 58 bin. 58 binin üzerine geçemiyor. 58 bin olacaksa tamamını 58 bin yap, otoparkçılık yapalım, kahya olalım.

Burası hakkı 24 kat üzerinde, çünkü Beşiktaş’tan bu ihale alındıktan sonra 16 olan kat sayısı 24’e çıktı. 16’da kalsaydı Beşiktaş’ın inşaat alanı daha fazla olacaktı. 24’te kalsaydı bunların hepsi Beşiktaş’ın kullanım alanında olacaktı. Çünkü 58 binin içinden alıp bunun üzerine koyuyor. Öyle kalsaydı küçük kuleler büyüyecekti ya da oraya küçük bir kule daha koyacaktı. Bunun kadar bir kullanım alanın olacaktı.

F.: O zaman aslında o 24’ün üzerindekiler Beşiktaşın hakkı?

H.T.: Sen mal sahibisin. Bu mal senin. Adam devamlı senin olan bu malı, buradan alıyor buraya taşıyor. Hak senin.

F.: O belirlenen 60 bini Belediye mi belirliyor?

H.T.: Hayır. Metrekare üstüne 2 emsal veriyolar. O çarpı emsal oraya geliyor.

F.: Bu kadar dikebilirsiniz diye izin veriliyor. Bu izinin üstünden Aşçıoğlu faydalanıyor, Beşiktaş seyrediyor?

H.T.: Bunlar zaten şu anda, Egemen Olcay veya arayın Habertürk’ten teyit edin. 24 katın üstünde müsademiz yok diyor. Ne demek bu? Bunların 12 katı kaçak demek.

F.: Zaten hocam burada zemin olarak da bir sıkıntı var.

H.T.: Tabii. 24 kata zemin araştırma depremden ötürü izin vermemiş. Bir de inşaata başlıyorsunuz 24 kat diye, demiri 10 milim kullanıyorsunuz, malzemeyi ona göre kullanıyorsunuz, fazla kat çıkıyorsunuz statik değişiyor.

Ha derseniz ki müteahhit olarak ben çok iyi istişareyi yaptım, bunu rüyamda gördüm. Planımı ona göre yaptım, 12 kat daha çıkıcaktım derseniz ermişsiniz demektir zaten.

F.:  Mühendislik açısından da hatalı yani… Peki bunun belli bi süresi var mı Beşiktaş’ın işlem yapması için?

H.T.: Ben şunu söyleyim, yarın bu projenin sorumluluğunu bana versinler, ben bunu Beşiktaş’ın menfaatine çeviririm. Kaldı ki biz radyosporda bunun çağrısını yaptık. Gelsin Yıldırım Demirören kendisini ağırlayım. Süleyman Ağabeyi de ağırlayalım.

Erdoğan Bey de gelsin. Ben bu çıkılmaz durumu Beşiktaş ve kendisinin lehine çevireyim. Çünkü bu işten Yıldırım Demirören zararlı çıkacak. Sıkıntıda kalacak. Bilerek veya bilmeyerek. İlhan Durusoy’un hatasıyla veya bir başkasının hatasıyla bu iş arap saçına dönmüştür.

F.: Bir hata olduğunu mu düşünüyorsunuz yoksa bir sus payı var mıdır ortada?

H.T.: Şimdi emin olmadığımız şeyler için konuşmamamız lazım. Bazı belirtiler olabilir ama emin olmadan yorum yapmamak gerekir.

F.: Bu kadar yüksek bir hata gözden kaçabilir mi? (kulelerin yüksekliğini göstererek)
H.T.: Zaten bu kadar yüksek hataları yapanların da o koltuklarda oturmaması lazım. Deprem usulüne göre de bu kule öbürünün üzerine yıkılacak diye aralarının açık olması lazım. Bu da hata. Hadi geçtik onu. Devlet bundan sorumlu. İmza atanlar sorumlu.

Bu kule yıkılırsa diğerinin üstüne, buna imza atanlar hapse girer. Hadi onlar sorumlu, biz Beşiktaş olarak bakalım. Ben bunlara izin veridikçe benim malım gidiyor ya. Bunla nasıl övünüyorsun sen?

F.: Adam bunları alıyor. Bizim gelirimiz ne olacak o zaman? Market, Hastane…

H.T.: Senin dediğine geliyorum. Bu arkadaki yerler de 25 yıllık sözleşmelerle müteahhite devredilmiş.

F.: Aşçıoğluna veriliyor yani. Kiraya verilmiyor, aşçıoğluna veriliyor.

H.T.: Evet. Şimdi 25 yıllık verilmiş. Düşük maliyetlerle toptan alınmış. Onlar harcanıyor.

F.: Alındı diyosunuz yani.

H.T.: Alındığı iddia ediliyor. Karşı çıkılan bişey yok. Mahkeme kayıtlarında da var. Sözleşmeleri istedim. Bunlar hep dosya. Benim itiraz ettiğim konulardan bir tanesi de budur. Beşiktaş kulübü borçlanma yapısı içine sokulmuştur.

Bu yapıya dur denilmesi lazım sayın hakim diye yazdık. Türk sporuna, Beşiktaş’a, Türk ekonomisine her şekliyle zarar. Uefa kritlerlerine zarar. Bunu verince avukat ne dese beğenirsiniz, ‘bu borçlanma yapısı Uefa kriterlerine göre nasılmış, anlatsın bakalım davacı’ diyor.

Bunu bile bilmiyor avukat. Borçlanma yapısı denk bütçeyle olur. Verdiğiniz bütçenin içinde eksi bakiyeyle gidemezsiniz. Bütçeniz denk olur.

Siz sürekli 1 milyon dolar 2 milyon dolar 10 milyon dolar borç yapınız büyüyorsa, Uefa kriterlerine göre uygun bir yapı değildir. Borçlanma yapısı üzerine bir model kurmuşunuzdur. Bu gemiyi karaya oturtmaktır. Gemiyi batırmaktır!

F.: Uefa her sene bu dengeyi istiyor değimli? %10 zarar ettim diye bir şeyde yok.

H.T.: Zarar ediyorsan bir şekilde bir kaynakla kapatman lazım. Bütçe açığı vermeyeceksin. Sen bu işi yapamıyosun diyor o zaman.

F.: Şu anda BJK AŞ %40 civarında zarar ettiği için kapanma durumuna geldi. Delgadoyu bedelinden yüksek almış gibi gösterip, bir miktar peşin ödemeyle sponsorluk anlaşmasını tazelediler, kendilerini yine kurtardılar.

H.T.: Az önce dediğim gibi benim dedem Beşiktaşlıydı. Babam da Beşiktaşlıydı amcam da… Ben Beşiktaşlı olarak konuşuyorum. Belki spor adamı olarak konuşmamam lazım ama konuşuyorum. Çünkü ben Beşiktaşlıyım demeye Beşiktaş’ın ihtiyacı var. Beşiktaşlının ihtiyacı var. Biz bundan sonra çocuklarımıza, torunlarımıza Beşiktaşlı olarak devretmeliyiz aldığımız bayrağı.

Ben Beşiktaş bayrağımı ailemden aldıysam çocuğuma da vermem lazım bu bayrağı. Çocuğumun da çocuğuna vermesi lazım. Yoksa Beşiktaş asimile olur gider. 15 yıl sonra Beşiktaş’ta kimse kalmaz. Üç tane Çağrı’nın, 4 tane Onur’un çocuğu, amca oğlu kalır. Ruh azalır azalır, asimile olur gideriz. Onun için kendimizle kavga edeceğiz. Çağrı kendisiyle kavga edecek, Süleyman ağabey kendisiyle kavga edecek, Erdoğan Demirören kendisiyle kavga edecek. Dolayısıyla biz bu bayrağı geleceğe yönelik aldığımız emaneti veriyor muyuz? Bu emanet verilmeyecek yere doğru gidiyor. Bu gemi toslamak üzere. Gemi batmak üzere. Her ay Beşiktaş kulübü, başkanına 5 milyon dolar daha borçlanıyor. Nasıl bir ticarettir bu ya? Bu krizde zavallı Erdoğan Bey nasıl buluyor o parayı Beşiktaş kulübüne verecek. Zavallı hükümetin bu kadar cari açık varken, bu kadar cari işlem açığı varken biz bu paraları nasıl Beşiktaş kanalıyla yurt dışına har vurup harman savuruyoruz? Del Bosque’ye 16 milyon dolar para ödüyoruz bu krizde.

F.: Daha geleceklerde var hocam. Tigana,Ricardinho…

H.T.: Tabi onları da ödeyeceğiz. Biz İspanya hükümetine Del Bosque’nin ödemesi gereken vergiyi ödüyoruz. Zavallı hükümetim, zavallı Beşiktaşım. Bunları kabul edebilir misiniz?

F.: Mümkün değil. Edilmemesi lazım! Peki hocam mahkeme aşaması ne durumda? Bu yapılan dağıtımla alakalı?

H.T.: (gülüyor…) Kızıyorum da gülüyorum. Mahkeme aşaması… Yeni genel kurul geldi mahkeme devam ediyor işte. Bizim 10’unda bir mahkememiz var. Ne karar alırsa alsın bir genel kurul var. Yani böyle bir saçmalık var mı? Mahkemeyi etkilemek değil bu. Mahkemenin yürüyecek bir şeyi yok artık. Mahkeme sözleşmeleri getirin diyor. Efendim 20 milyon teminat versin karşı taraf diyor, gizlilik anlaşmamız var! Mahkeme başkanı zavallı kadıncağız diyeceğim artık çünkü eli ayağı titremeye başlıyor.

Siz nasıl gizlilik dersiniz, kamuya açık bir derneksiniz diyor. Kimin malını kimden gizliyosunuz?. Çünkü gizlilik anlaşması iki özel, tüzel kişi arasında olabilir. O mal kongre üyelerinin, taraftarın. Camia bu kulübün sahibi ama legalitede bütün dernek üyeleri, kongre üyeleri sahibi.

F.: Yani babasının şirketi olsaydı gizlilik olabilirdi?

H.T.: Olabilir. Kamuya açık bir dernekte kimin malını kimden saklıyorsunuz? Hakime hanım bağırdı çağırdı. Avukat diyecek bir şey bulamadı iki büklüm oldu. Ve altı ay böyle geçti duruşmalar. Daha sonra, şu andaki duruşmadan önce, hakim valiliğe şikayet etti Beşiktaş kulübünü. Ben o zaman işte radyoda Levent Erdoğan’a bir çağrıda bulundum. Dedim Beşiktaşlıysanız, siz bu hukuktan anlıyorsunuz. Beşiktaş’ı şikayet ettirmeyin. Gelin bu davalara bakın. Müteahhitin avukatlarını gönderdi bize.

F.: Evet hocam. O da bir soru. Bu mahkeme süresince Beşiktaş Kulübünü Aşçıoğlu’nun avukatlarının savunduğuna dair haberler çıktı.

H.T.: İtiraz etmediler. İtiraz edilmediğine göre kabul edilmiştir. Öyle değil mi?

F.: Yani kulübü kendi avukatlarının yerine müteahhitin avukatları savunuyor. Kimi kime karşı savunucak o zaman onlar?

H.T.: Ben müteahhiti dava ediyorum. Karşımda müteahhit.

F.: Beşiktaş Kulübünün menfaatlerini savunacak bir mahkeme. Yani kulübün tetikleyeceği bir mahkeme. Kardeşim bu yanlış, bunu böyle yapın. Ama mahkemenin karşısında müteahhitin avukatları var.

Noldu, şikayet edildi. Mahkeme başkanı valiliğe Beşiktaş’ı şikayet etti. Yönetim kurulu hakkında idari ve cezai soruşturma yapılması, araştırma yapılması diye imza attı. Bundan sonra 3 ay, 4 ay bıyunca hukukçu olmasına rağmen Levent Erdoğan ilgilenmedi. Bizim oyuncularımız kız gibi oynar dedi başka bir şey yapmadı. Hukukla ilgilenmedi. Son celsede avukatları değişti Beşiktaş’ın. Ama istenmeyen şeylere doğru gitmeye başladı. Şimdi ne olacak? Şimdi o son celseden önce hakim asılları getirin dedi ya sözleşmelerin, yeni sözleşme yapılıp getirildi.

Şimdi hakim 2008 Şubat ayına kadar olan sözleşmeleri istedi. Beşiktaş yönetiminin şikayetinden sonra yeni bir sözleşme sundular. Hakim var olan sözleşmeleri getirin dedi, eski sözleşmeleri yeni sözleşme yapın demedi. Yani bir anlamda bize evrak tanzim edin demedi hakim. Var olan evrakları getirin dedi. Ama Beşiktaş yönetimi yine Yıldırım Demirören ve Yaşar Aşçıoğlu’nun yan yana resimleriyle yeni bi sözleşme getirdi.

F.: Ne zamana kadar saklanacak bu sözleşmeler?

H.T.: Var mı yok mu bilemiyorsunuz ki sözleşmeleri. Belki yoktu, getirdiler.

F.: Milyonlarca dolarlık bir konuda sözleşme nasıl yok edilir ki?

H.T.: Bilemiyoruz. Yani neticede mahkeme ne kadar buna hakim olucak. Şimdi bana kalırsa mahkeme bu sözleşmeleri yeni bi sözleşme yapın demediği için mahkemeyi salı günü hakimin bitirmesi lazım. Çünkü evrak, delil beyan edilemiyor. 2008 mali kongresinin tekrarlanması lazım. Bence. Ve bunun daha önce olması lazımdı. 2009 mali kongresine gelmeden önce bu belli olacaktı. 2008 ile 2009 mali kongresi belki tek parçada yapılabilirdi. Şimdi 2009 kongresi yapılacak, onayladığın zaman yine hukuki bir sorun olucak. 2008 mahkemesi varken 2009 mali kongresi nasıl yapılacak?

F.: Peki hocam, bu 2009’daki kongrede 2008’deki olaylardan etkilenen kongre üyeleri yarı yarıya ibra etmemesi durumunda nasıl bir yol izlenecek? Divan kurulunun yönetime el koyma hakkı var mı?

H.T.: İçerden divan kurulu olabilir, bir başka kurul yaratılabilir, geçici yönetimi alır. Hesaplar denetlenir. Hesaplar muntazam hale gelir. İdari ve mali. Böyle Beşiktaş’ın aleyhine bir güvenlik kaçağı varsa Fulya projesinde denetim altına alınır. Transfer yapılandırmasında, borçlanma yapılandırmasında Beşiktaş yönetim kurulunun insiyatifi dışında bir borçlandırma yapısı varsa ona el konulur ve yöneticiler de rahatlar. Yönetici olduğunuzu düşünsenize, sizin için de sıkıntı var. Yıldırım Bey için demiyorum, hepsi için.

F.: Sinan Vardar’ın bir açıklaması var. Mali kongre çok şeylere gebe gibi.

H.T.: Keşke geçen mali kongrede bunları söyleseydi.

F.: Peki hocam nereye gidiyoruz? 2009’daki mali kuruldan bir beklentiniz var mı? İbra etmeyenlerde bir değişiklik olur mu? Beklentiniz var mı?

H.T.: İbra etmeyen sayısında mutlaka artış olur. Var olan kargaşa gün geçtikçe büyür. Benim buradaki şahsi beklentim, Beşiktaş’taki durumun artık iyice kötüye gittiği, Beşiktaş’ın var olan dinamiğinin, taraftarının, herkesin sorumluluk sahibi olarak, eskilerin, yönetim kurulunun hep birlikte harekete geçip bir konsesus kurulması lazım. Var olan yönetim de dahil olmak üzere konuşuyorum. Yönetimi ayırmıyorum. Yıldırım Demirören de dahil olmak üzere konuşuyorum.

Bazı eski, deneyimi daha fazla olan insanlar; Süleyman Ağabeyi de katabilirsin bunun içine, onun dönemindeki bazı değerli kişileri de katabilirsin; Mesut Arda’yı da dahil edebilirsin. İdealist grubun başkanı, bizim Süleyman Ağabeyin kadim, kader arkadaşı, Beşiktaş politikasını çok iyi bilir. Birçok kişiyi dahil edebilirsiniz. Bu konseysus aklı selim bir yol bulur. Çünkü bu geminin içinde hepimiz varız, Yıldırım Demirören de var.

Bu gemiyi kurtarmanın yoluna mahkemeyi açan 5 tane arkadaşımız, ibra etmeyen 22 tane arkadaşımız. İbra etmeyen ben, münferit olarak dava açmışımdır. Bu sıkıntıyı yaşayan, sıkıntı içinde olan 30-40 kişilik herkesi alırsınız. Akil adamlarmış…Bırakın akil adamları, ne akil adamı! Beşiktaş’ın 101.yılda kaçan şampiyonluğunun hesabını veremeyenler mi akil adam?

İleri gelenler… Hangi ileri gelenler? Yarın yemek verilecek. (iptal olan yemek) Bence bazı hesap kitapların yapıldığı, birilerinin kullanıldığı bir yemek… Yani Fulya’nın kaç kat olduğunu bilmeyenler mi ileri gelenler? Bu mahkemelerin açılmasına sebep olanlar mı ileri gelenler? Kimdir ileri gelenler? Sadece hala Beşiktaş’ı rant olarak görenlerin oluşturduğu bir yer. Yani bu, Beşiktaş’ı bir rant olarak değil, çocuklarına miras olarak bırakacak adamların ortaya çıkması lazım. Bu işte hala mütevazi kişilikleriyle, hala devlet adamlıklarıyla, hala olayın ruhunu yaşayanların ortaya çıktığı yönetim kurulunun da buna dahil olması lazım…

Açık ve şeffaf olarak, eski divan başkanının eski yöneticilerden, -mali işlere bakan Fahri Curoğlu- en basiti, Süleyman Ağabeyin, hepsinin, bir çok insanın gelmesi, bu durumun bu geminin rotasını artık düzeltmemiz için gereklidir.

F:: Bu kadar şeyin gizlendiği dönemde sözleşmeler ortaya çıkıyor. Katların hesabı verilemiyor. Zaten buna hep beraber camia olarak hakim olamaz isek, yani bunda mutabık kalamaz isek, yönetimle ortak konsensüs nasıl olabilir ki?

H.T.: Yani bunda mutabık kalamaz isek, o zaman yine ne olacak biliyor musun? Hiç sevimli bir şey değil, Irak’ın durumuna döneceğiz. Irak’ta her yerde çatışma var şimdi. Gemi çarptığı zaman panik olacak; panik olduğu zaman korsanlar da ele geçirebilir, önemli olan korsanlar ele geçirmeden kendi içimizde aklıselim bir modeli bulalım, ortak doğruyu bulalım. Ortak doğruyu bulmanın amacı burada Yıldırım Demirören’i devirmek mi? Hayır; -amaç burada, Yıldırım Demirören’in devrilmesi değil, çünkü amaç Irak’ta savaş mıydı? Amaç Saddam’ın idam edilmesi miydi? Bakın hala Irak’ta insanların ölümünü engelleyemiyorsunuz, demek ki bu, yanlış bir politika.

F.: Yıldırım Demirören yönetimi düştüğü zaman, yerine kimin geleceği kontrol altında mı?
Hangi güç, nasıl bir kontrol altında birini oraya getirecek? Yani Irak’ı George Bush gibi kötü adam mı yönetecek?

H.T.: Hayır, şu olabilir: altyapıdaki oyunculara sahip çıkılabilir, bir kere üretim, imalat önemli bir şeydir. İmalata sahip çıkılabilir, çünkü tüketim engellenebilir. Ben şahsen 35 yaşındaki bir futbolcunun Beşiktaş’a gelmesini şöyle kabul edebilirim. Siz Real Madrid’le aynı kulvarda oynuyorsunuzdur, Zidane’ı alırsınız, iki maçta ona karşı oynatabilirsiniz; bunlar kabul edilebilir; veya Yusuf’u da alırsınız, iki maç oynatabilirsiniz ama bu, politika haline gelirse Fenerbahçe’li futbolcuları alma politikasına gelirse, 30-35 yaşın üstündeki futbolculara milyon dolarlar 7-8 milyon dolarlar, (buna Ailton da dahil) verirseniz, Yusuf’a, Ernst’e kadar gelirse, genç oyuncularınız İbrahim Kaş bedava elinizden gider ise, Batuhan’ı (A milli takıma verdiğiniz oyuncuyu) gönderiyorsanız buna taraftar hakim olabilir, öz kaynağına sahip çıkabilir.

Tüketime karşı durabilir ki, Beşiktaş’ın taraftar yapısının ‘halkçıyız, halkın takımıyız’ şeklinde olması, buna çok uygun… İşte vermek istediğim mesajlardan birisi de bu. Biz hovardalık yapmayalım, hovardalık yaparak kulüp zaten gemi rotasından sapmış, dümenin başındakilerin hepsi sarhoş gibi, gemi çarptı çarpacak.

Taraftarın ruhu olmasa açıkça ben burada sizinle konuşmak için bulunmam. Çünkü taraftar biliyor sevgili Onur, biliyor. Radyoda biz Fulya ile ilgili konuştuğumuz zaman her şey Beşiktaş’ın menfaatine idi. Konuşturmak istenilmeyip de susturmak isteniliyor. Taraftarın dinamik merkezi Forza. Önemli bir merkezi, çok ciddi bir merkezi.

Taraftarın dinamik merkezi geliyor, bana şunu koyuyor (ses cihazı) bunu koyuyor ise demek ki taraftarın ruhu var. İşte bu yadsınamayacak bir şey. Bu ruh var, ama bu ruha diğer ruhu azalan insanları da katmak lazım. Büyütmek lazım. Yani benim için güzel tarafı şu, bir radyoyu susturabilirsin, bir gazeteyi susturabilirsin tabanı susturamazsın… Taban sizsiniz, tabanı susturamazsınız…

F.: Muhalefete gelirsek, insanların küfür yememe adına Başkan adayı çıkmamalarını nasıl karşılıyor, bu bahaneleri uygun görüyor musunuz?

H.T.: Hayatında sportif geçmişi yoksa, kulübün geçmişini bilmiyorsa, küfür ve tepki görmeye her zaman hazır olmalıdır. BJK’nin geldiği nokta kolay değil. Batmakta olan, içinde isyanlar bölünmeler olan bir kulüp. Kaos var. Kim gelirse gelsin soyunma odasını bilmeyen, çok profesyonel yöneticiler oluşturmayan acemi birinin, ya da sporun yapısını, derneğin yapısını kulübün yapısını bilmeyenin başarı şansı yoktur.

F.: Yayın, reklam fulya sponsor gelirleri ipotek altında, aynı zamanda başkana olan borç.. Gelecek olan aday neleri göze almalı?

H.T.: Model şu olmalı.. Kati suretle maddi disiplinin sağlanması, borçlanmanın durması lazım.. Borçlanma yapısı kontrol altına alınmalı… BJK gelirleri 40 milyon ise, hemen süratli şekilde 40 milyonluk bütçe uygun şekilde kendi içinde döndürmeli.. Hatta kar etmeye başlanmalı… 40 milyon bütçe yapıyorsanız 50 milyon kazanıp 10 milyon kar etmeniz lazım…

F.: Fulya gelirleri ne durumda şu an için sonuç olarak?

H.T.: Projede şöyle bir sıkıntı var.. 2004 Yılında 15 milyon gelir geleceği hesaplandı, o zaman proje 70 milyon değerindeydi, şimdi 300 milyona geldi proje değeri.. Beşiktaş ise halen 15 milyon kazanacak.. Mal kıymetlendi, 70’den 300’e yani 4 misli arttıysa, senin gelirlerinin 4 misli artması lazım yani 15, 60 milyon olmalı..

F.: Bu 15 milyon gelir nasıl hesaplanıyor?

H.T.: Market, hastane, ofis kiralama bedelleri karşılığı hesaplanıyor, fakat bu hesaplama proje 70 milyon değerindeyken yapıldı, 70’lik mal 300’e çıktı..

F.: Katlar yükseldiği için mi?

H.T.: Tabii imalat arttı.. Toplam proje değeri 300 milyon oldu… 300 e çıktığı zaman ne oluyor biliuyormusunuz, 4 *15 oluyor yani 60 milyon olması lazım.. siz 2004 teki proje planına göre giderseniz, bu işte yanlışlık var demektir…15 gelirimiz var ama önümüzdeki dönemlerde bunlarn kırdırıldığı, mütehide devredildiği ortaya çıktı, buna istinaden ise hiçbir açıklama yapılmadı..

F.: O zaman şu anda 15 Milyon gelir yok belki de 5 Milyon gelir var.

H.T.: Bundan sonra neyin ne olduğunun, neyin ne olmadığının kontrolü yok, izahı yok.

F.: Sözleşme de yok…

H.T.: Tabii izahın olması lazım, mali disiplinin bir an önce olması gerekiyor. Şapkayı önümüze koymamız lazım…
Bundan sonra ne kadar ileride para kullanmışız, önümüzdeki yılların parasının ne kadarını kullanmışız, ne kadar borçlanmışız diye bakmamız lazım…

Borçlanmayı seri olarak durdurmalıyız, çünkü borç büyüyor. Borçlanmayı durduğunuz gibi de borçları kapatmak için projeler ve yönetim modelleri oluşturmamız lazım. Maalesef bu borç yükü ile Beşiktaşımız batar, onun için de bayrakları çocuklarımıza veremeyiz.

F.: “Başkana borçlanmak iyi çünkü banka faizlerinden kurtuluyoruz” deniliyor. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?

H.T.: Olur mu böyle saçmalık! Hani Beşiktaş Jimnastik Kulübü büyüktü. Hani marka değeri büyüktü. Demirören mi büyük Beşiktaş Jimnastik Kulübü mü? Kabul edilemez bir durum…

F.: Proje başlamadan önce başkan tarafından “Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün kendi imkânları ile projeyi yapması için para toplanamadığı” söylendi. Ama aynı zamanda da “10 Milyon Erdoğan Demirören, 10 Milyon Rahmi Koç, 10 milyon Nevzat Demir tarafından verildiği” de Başkan tarafından söylendi…

H.T.: Hikaye… Neden hikaye? Projeyi yapardık. Proje 70 milyonluk bir projeydi de madem 30 milyon verildi siz başlardınız projeye bir taraftan da katları satardınız… Şimdi 25 yıllık kiraya verilmedi mi? Siz daha temeli attığınızda paranın yarısını çıkarırdınız, yapmak istediğinizde yaparsınız… 70 Milyon Dolarlık bir inşaat yapıyorsunuz, ertesi gün teslim etmiyorsunuz ki…

Daha temel atılırken 5 Milyon harcıyorsanız temel atılırken daire satmaya başlıyorsunuz, kiralık yer satmaya başlıyorsunuz 2 yılda da bitireceksiniz… Özellikle Beşiktaş Jimnastik Kulübü gibi kurumsal ciddiyeti olan bir kurumun malları 2 yıl önceden satılır.

Müteahhitler de öyle yapmıyor mu? Artı bir şey daha söyleyeceğim Yaşar Aşçıoğlu’nu tanıyanlara gidin, o inşaatı yapmaya başladığında herkes diyor ki 5 lira parası yoktu. Ama aynı Yaşar Bey diyor ki Beşiktaş Jimnastik Kulübünün parası yoktu ki iki dönümlük yeri alsın…

F.: En masumu Yaşar Aşçıoğlu diyebilir miyiz bu konuda?

H.T.: Tabii ki adam bir de zarar görüyor. Aslında masum değil, mağdur durumdadır… Şimdi bakın daha da enteresan bir şey var. Ben Yaşar Aşçıoğlu ile tartıştım hatta kimine göre kavga ettim. Tartıştım ama kavga etmedim, medeni insanlarız. Bir toplantı yaptık radyoda, ben, Barış Ertürk, belediyeden bir meclis üyesi ve inşaat konusunda uzman olan arkadaşımızla 4 saat süren bir toplantı yaptık. Yaşar Bey ile elimizi sıkmadan ayrıldık. Ona rağmen söylüyorum ki burada mağdur olanlardan biri de Yaşar Aşçıoğlu’dur..

F.T.: Neden?

H.T.: Şimdi ortada açılması gereken bir inşaat var fakat açılamıyor; tamamının kaçak olduğuna dair bir durum var. Fulya Projesinin tamamı şu an kaçaktır. Normalde bu kaçak ortamı yaratan Beşiktaş Belediyesi’nin kaotik bir durumu vardır. Belediye meclis üyesi diyor ki 24 katın fazlası kaçak..

F.: 24. katın üstü mü kaçak, tamamı mı kaçak?

H.T.: Orada yürütmeyi durdurma kararı var mahkeme tarafından. Bu karar olduğu için tamamı kaçak statüsünde. Bu ne demek biliyor musunuz? Yeniden plan yapılması demek. Kaçak diye yıkılacak değil elbet milli servet çünkü. Yeniden plan yapılacak, bu plan sonucunda da mal değeri arttığı için Beşiktaş Jimnastik Kulübü faydasını görecek. Çünkü plan yapılırsa fazlalık Beşiktaş Jimnastik Kulübü kasasına girecek.

Fakat yönetim bunu kaosa sokuyor. Net bir şekilde legalleştirilmesi lazım. Müteahhit alacağını alsın, Beşiktaş Jimnastik Kulübü alacağını alsın. Legalleşmezse satış yapamayacak duruma gelecekler, böyle bir duruma gelir ise müteahhit de zarar görecek, böyle şey olmaz çünkü müteahhit para yatırmış, riski var. Bu işin herkesin lehine sonuçlanması için berrak, şeffaf olunmalı. Burada herkes ticaret yapıyor, herkes kazançlı olmalı. Kamuda Beşiktaş Jimnastik Kulübü de, müteahhit de hakkını almalı.

Bu işi kaos ortamına sokacak sahıslar olabilir bunlara alet olmamak lazım.

Her şey net bir şekilde ortaya çıksın. Herkes alacağını alsın.

F.: Mahkeme Beşiktaş Jimnastik Kulübü lehine nasıl sonuçlanır?

H.T.: Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün denetleme mekanizmasını çıkarması gerekiyor. Kaçakların önüne geçilmesi gerekiyor. Birisi Yıldırım Bey’e yanlış bilgi de vermiş olabilir. Nitekım bizim hakkımız yok denilen, bugüne kadar savunulan konu bir anda hak tarafına döndü. Yenı bir sözleşme yapıldı. Diyor ki sözleşmede; Beşiktaş Jimnastik Kulübü olarak fazlalık tespit ettik. Hakkımız olduğunu söylüyoruz. Yıldırım Demirören de müteahhit de kendilerinin haklı olduğunu söylüyor ve bu anlaşmazlığı çözmek için mahkemeye gideceğiz diyor. Hâlbuki mahkemeye gidilecek bir durum yok. Yerin altında 67-33 yerin üstünde 33-67 gibi bir paylaşım söz konusu olursa. Olmaz! Sıkıntı olur…

F.: Aşçıoğlu İnşaat’ın Web sitesine göre ortada bir “kule var”. Ancak Beşiktaş Jimnastik Kulübü ile ilgili hiçbir şey yok. Bu “Kuleler de payımız yok” anlamına mı geliyor?

H.T.: Bugüne kadar öyleydi. Ama açtığımız davalar neticesinde yönetim daire alacağını söylüyor. Fakat ne kadar alacaklarını açıklamıyorlar. Ne kadar alacağın çok basittir aslında. Şeffaf ve temiz olmaları yeterli…

F.: Stadyum durumu nedir?

H.T.: Stadyum konusundaki korkum Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün bulunduğu kaotik ortamdan dolayı bazı kişilere verdiği tavizler var, buna gerek siyasi gerek ticari diyebilirsiniz. Tavizler ne olabilir? Kendi derneksel kaynakları olabilir. Ticari veya manevi tavizler olabilir. Bu tavizler Beşiktaş’ın parçaları, organları. Stadın buna alet olmasından tedirginlik duyuyorum.

F.:Başkan “Stadyum Projesinin kendi kaynaklarıyla yapılacağını” söyledi.

H.T.: 7 Milyon borç varken Fulya Projesini yapamadılar. Şimdi 150 Milyon borç var. Nasıl, ne ile, hangi kaynakla yapacaksın? Yıldırım Demirören Mali Kongrede stadyumun Mayıs ayında yıkılacağını söyledi. 1 yıl geçti tekrar Malı Genel Kurul geldi. Şimdi bitme aşamasında olduğunu söylemesi lazımdı çünkü üyeler bu proje için oy verdiler. Şimdi o oylar güme gitti. Yine o kongrede Fulya Projesi bitti, tartışması hala bitmedi dedi. Fulya Projesi biz dava açtıktan sonra Yönetim tarafından mahkemeye verildi.

F.: Genel kurulda konuşma yapacak mısınız?

Söz verilirse İnşallah yapmayı düşünüyorum. Fulya Projesi illegaldir. Hem Beşiktaş Jimnastik Kulübü hem de bürokratik açıdan illegaldir. Ne alacağımı bilmiyorum. Mal sahibi benim. Müteahhit alanımdan alıyor. Belediye alanımdan alıyor. Bana ne kardeşim açılıştan. Ben el koyarım oraya. Sizin malınız olsa el koymaz mısınız. Katakulliye getirilmişsiniz gidip el koyacaksınız. Ben orasının açılışını hiçbir açıdan legal görmüyorum..

F.: Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın katılımı bekleniyor?

H.T.: Cumhura sormak isterim; siz burayı nasıl açtınız? Genel kurul üyesi, oranın ne durumda olduğunu bilmeli. Çünkü başbakanımız, cumhurbaşkanımız kandırılacaksa bu işte bir yanlışlık vardır. Başbakanımız beledıyeden gelme, bu hataya düşmemeli. Ben %1 ihtimal vermiyorum katılacağına.

F.: İsmail Ünal’ın tekrar aday gösterilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

H.T.: Ben şahsen İsmail Bey’in Beşiktaş Jimnastik Kulubü’nde yarattığı sahte oylara karşı bu seçimde aleyhine oy kullanarak kendi demokratik hakkımla rövanşı almak istiyorum. Seçilir seçilmez onu bilemem. Beşiktaş muhitinin takdiridir.

F.: Bu dolu dolu söyleşi için çok teşekkür ediyoruz, Salı günü Seba sonrası Beşiktaş panelinde görüşmek üzere…

H.T.: Ben teşekkür ederim.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu