Hipokrata ayıp olmuyor mu?
20 Nisan 2009 tarihinde (dün) İstanbul dışında, Süleyman Seba zamanında kulübümüzde görev yapmış, eski milli bir sporcumuz, değerli büyüğümüz aradı…
Kısa bir dönem iletişim komitesinde görev almış Beşiktaş Eski Yöneticisi Mete Düren’in Yıldırım Demirören ile yaptığı programı, kızgın ve sinirli bir ses tonuyla, dinleyip dinlemediğimi sordu.
Ben işlerimin yoğunluğundan ötürü dinleme fırsatımın olmadığını söyleyince, aldığı program kaydını bana dinletmeye başladı…
Dinlediğim 10 dakikalık sürede gerçekten kulaklarıma inanamadım.
Bizim kibar ve yumuşak üslubuyla tanıdığımız Dr. Mete Düren gitmiş yerine bambaşka biri gelmiş.
Sanki bir önceki hafta Arda Turan’ın derbi sonrası yaptığı konuşmadan etkilenmişçesine, neredeyse racon keser edasıyla, Beşiktaş kongresinde ibra etmeyen kişilere, bir doktora hiç yakışmayacak bir tarzda düşük seviyeli göndermeler yaparak…
İbra etmeyen üyelerin, ne saygısızlığı kaldı ne hainliği… Ne de Arsenal taraftarlığı!
Üstelik konuğu olan Beşiktaş Yönetim Kurulu Başkanı, son kongrede ibra etmeyip mahkemeye giden arkadaşlara teşekkür etmişken…
Hem de yüzlerce kongre üyesinin önünde.
Neticede Beşiktaş Yönetim Kurulu Başkanı haklıydı.
İbra etmeyenlerin mahkemesine sarıldı çünkü o mahkeme sayesinde Süleyman Seba Projesi’ndeki fazlalıklardan, şimdiden 15–16 milyon dolara yakın ek getiri elde etmişken…
Yine Doktor Bey orada olmadığı için “bu mahkeme hepimizin mahkemesi” diyen konuğunun önünde, saygısızlık ve seviye eksikliği içeren bu lafların ona da gittiğini fark etmeden!
Şimdi buradan o kongrede bulunmadığın için bir hatırlatma daha yapayım…
Yaklaşık 500–550 kişi son bölümdeki oylamaya kaldı.
Oyların hemen hemen yarısının ibra etmeyen üyelerden oluşması dikkati çekti.
Şimdi sen koskoca Beşiktaş Genel Kurulu’nun yarısına ortaya sergilemiş olduğun bu saygısızlığı ve seviyesizliği yakıştırıyor musun?
Hadi diyelim ki işlerinin yoğunluğundan kongreye gelemedin…
Beş dakika bir zaman bulup internete girerek “daha önce neler olmuş?” diyemedin mi?
Doğru, işin zor. Mensubu bulunduğun ve görev yaptığın hastanenin kapısında, yüzlerce insan çare için kapılarda doktor beklerken, o beş dakikayı bulmak bile zor. Neticede Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün hazırladığı raporlara göre, Türkiye’de neredeyse 1000 kişiye bir doktor düşüyor…
Üstelik bu rakamlar istanbul’da daha da vahim.
İşte bu nedenle sana hak vermemek elde değil…
Ancak tek anlayamadığım şey, görev yaptığın hastaneden radyoya ulaşımın, 45 dakika gidiş 45 dakika dönüş tutuyor, 1 saat de program…
Peki, bu 3 saatlik muntazam radyo görevini, bağlı bulunduğun kurumlar nasıl kabul ediyor?
Hadi kabul ettiğini varsayalım…
Ama birçok iyi işe imza atan Sağlık Bakanımıza karşı biraz haksızlık olmuyor mu?
Hadi o da olmuyor…
Peki, Hipokrat’a ayıp olmuyor mu?
Haa, bu arada sormayı unuttum…
Sorumlu olduğun görevden ötürü konuğun olan kişinin talimatıyla herhangi bir bedel alıyor musun?
Hangi görevden mi?
Hani başında olup aylarca sorunlarını çözemeyip Almanya’daki meslektaşlarının bu sorunlara çare bulduğu sağlık kurulundaki görevinden…
Haa, onlar nasıl mı başardı?
Tabi ki anlaması çok kolay değil…
Çünkü onlar ameliyatı gerçek “Ameliyat Masalarında” yapıyorlar…
Not; İbra 5253 sayılı dernekler kanununun 26 maddesindeki belirtilen hakları kapsamaktadır.
Hürser Tekinoktay
21 Nisan 2009
hürser abi ne diyebilirim gereken herkeze haddini bildiriyorsun böyle rant peşinde koşanların 100 yıllık kulübümüzn adını bile ağzına almaları utanç verici tekrar tekrar sizi tebrik ediyorum yanlız değilsiniz
Sayın hocam eline sağlık ama bunlar ne anlar, allah seni başımızdan eksik etmesin
hastane kapılarında hergün yüzlerce hasta varken doktor mete düren yanlış yapıyor.katılıyorum