HaberDünyaFutbol

Dünya’da Neler Oluyor; Basın Özeti

İngiltere gazetelerinde ABD Başkanı Obama’nın, Meksika Körfezi’ndeki petrol sızıntısı nedeniyle petrol devi BP’ye sert çıkışta bulunması üzerine, Başbakan Cameron üzerinde oluşan baskı öne çıkıyor.

Obama hükümetinin İngiliz petrol şirketi BP’yi büyük miktarda cezaya tabii tutacağı haberleri sonrası dün şirketin hisse senetleri keskin bir düşüş yaşamıştı.

Daily Telegraph, Cameron BP’ye destek olamadı diyor, milyonlarca insanın emekli maaşları üzerindeki etkisi sorulduğunda Cameron, Başkan Obama’nın öfkesini anladığını söyledi.” yorumunu yapıyor.

Financial Times ise “Cameron BP’yi savunmak için mücadeleye girişti” manşetine yer veriyor.

Gazete, başbakanın girişiminin, daha önce Amerika’nın tutumuna verdiği destekten uzaklaştığına işaret ettiğini yazmış.

38 yıl sonra Kanlı Pazar

Guardian gazetesinin manşeti “38 yıl sonra, Kanlı Pazar ölümleri kanunsuz ilan edilebilir.”

1972 yılında Londonderry’de İngiliz askerler, gösteri yapan 13 kişiyi vurmuş, 14’üncü kişi de hastanede hayatını kaybetmişti.

Widgery mahkemesi, olayda İngiliz askerleri aklamıştı. Guardian, 1998’de başlayan Saville soruşturmasının ise gelecek Salı günü açıklanacağını ve raporda söz konusu askerler hakkında soruşturma açılabileceği yolunda ifadeler olduğunu öğrendiğini yazıyor.

Hükümet ise bu bilgilerin, spekülasyondan ibaret olduğu yorumunu yaptı.

Türkiye’nin dünyadaki yeri

Economist dergisindeki bir makalede, Türkiye’nin, dünyadaki yerini gözden geçirmekte olduğu görüşüne yer veriliyor.

Makaleye göre bazı Batılı ülkeler, Türk dış politikasının son yıllarda açıkça doğuya doğru yönelmesini AKP’nin İslami köklerine bağlıyor.

Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nde İran’ın nükleer programı konusunda Hayır oyu kullanması da bu görüşü destekler nitelikte. Batı’da bazıları Türkiye’nin “kaybedildiğini” düşünüyor. Mavi Marmara olayı da Türkiye’deki bu yön değişikliğini, daha da kanıtlar kabul ediliyor.

Aslında Türkiye son 90 yıldır, eski Osmanlı İmparatorluğu’nun Arap topraklarına ilgisiz kaldı ve Batı’ya yoğunlaştı. 1952’de NATO’ya girmeyi başardı, şimdilerde de AB’ye katılmaya çalışıyor. Türkiye’nin İsrail’le güçlü bağlar kurmasının sebebi de bu. Seküler Türk eliti için Yahudi devletiyle dostluk kurmak, İslami radikalizmin panzehiriydi.

Türk dış politikası, belki daha da iddialı bir hal alıyor olabilir ama AB üyeliği hala öncelik taşıyor.

Öte yandan Amerika da Türkiye de Amerikan birlikleri çekilmeye başladığında, Irak’ın istikrarını korumasını istiyor. Bununla beraber Türkiye ile Amerika’nın arası açık, üstelik sadece İsrail konusunda değil; Birleşmiş Milletler’deki oylamadan önce de İran, iki ülke arasında hassas bir konuydu.

Yeni Türk dış politikasının bir başka öğesi daha var. AB’nin açık reddi ve Amerika’nın Irak’ı işgaline Türkler içerlemiş durumdalar. Erdoğan, Batı’yı tatmin etmeye çalışır görünürken, Türkiye’deki İslamcı radikallerin eline koz vermemeye dikkat ediyor. İsrail konusunda ise biraz ileri gitmiş olabilirler.

Yeni Türk dış politikası

Peki, bundan sonra ne beklenebilir? Babacan İsrail’le ilişkilerin asla eskisi gibi olmayacağını söylüyor ama İsrail’le ilişkileri kesmek Türkiye’ye pahalıya mal olabilir. Türkiye’nin Gazze konusundaki tutumu, Erdoğan’ın kahraman olarak görüldüğü Arap sokaklarında iyi yankılanmış olabilir ama Türkiye, İsrail – Filistin sorununu tek başına çözecek durumda değil.

AKP’de genel kanı, bölgede faal olmanın, kendilerini AB için daha değerli kıldığı yönünde. Amerika’da umut edilen ise Türkiye’ye Irak ve Afganistan’da ihtiyaç duyulduğundan, bu tatsız duruma katlanılmasıdır. İsrail ve İran bu teorileri ciddi şekilde sınayacaktır.

İsrail ve Türkiye’nin ticari bağları

Financial Times, İsrail ile Türkiye arasındaki anlaşmazlığın, ticari ilişkilere zarar verdiğini yazıyor.

Türkiye’de siyasetle ticaretin el ele yürüdüğünü, bakanların yurtdışına işadamları ordusuyla çıktıklarını aktaran gazete, aslında iki ülke arasındaki ticari bağların, ikili ilişkilerin bozulmasıyla zayıflamış olduğuna dikkat çekiyor.

2008’de 3,5 milyar doları bulan ikili ticaret hacmi, geçen sene yüzde 30 düşüş sergiledi.

Ticaret söz konusu olduğunda, açık şekilde asıl muhtaç durumda olan ortak, İsrail. Dahası, Türkiye Arap ülkeleriyle ticareti artırıyor, daha dün Lübnan, Suriye ve Ürdün’le yeni bir ticari anlaşmaya vardıklarını ilan etti.

İsrail’le özellikle savunma anlaşmaları da anlaşmazlıktan payına düşeni alıyor. İsrail’in Ankara büyükelçisi Alon Liel , “Erdoğan’ın 2003’te iktidara gelmesinden bu yana, büyük askeri anlaşmalar görmedik” diyor.

Akıllardaki soru şu: hükümet düzeyinde düşmanlıklar, savunma teknolojisinden Türkiye’nin koşer, Yahudi inançlarına göre hazırlanmış çikolata ihracatına kadar özel sektör ilişkilerine daha ne kadar yayılabilir?

Bu durumdan en fazla zarar görmesi beklenen şirketlerden biri Türk Hava Yolları. Şirket, İsrail’de Haziran- Ağustos aralığındaki rezervasyonların yüzde 10’unun iptal edildiğini duyurdu. Bir diğer hassas durumdaki şirket, İsrail’de dört doğal gaz tesisi projesi bulunan, Zorlu Grubu. Orta ölçekte bir savunma şirketinin sahibi ise nispeten iyimser: Bazıları kaygılanıyor ama biz Türkler çok çabuk unuturuz.”

‘Futbol için büyük, Kıta için dev adım’

Güney Afrika, bugün başlayacak olan ve uluslararası düzeyde en büyük futbol turnuvası olan Dünya Kupası’na hazırlanıyor. Independent, “Futbol için büyük bir gün. Kıta için ise dev bir adım” başlığını kullanmış, Ay’a ilk ayak basan insan Neil Armstrong’un sözlerine atıfta bulunarak.

Makaleyi yazan Paul Vallely, “geniş kaynakları ve giderek artan istikrarıyla Afrika’nın zamanı gelmiş olabilir” diyor.

Kupanın açılacağı stadyum, ülkede ırk ayrımcılığının çökmesiyle Nelson Mandela’nın hapisten çıktıktan sonra, 100 bin kişilik kalabalığa seslendiği yerdi. Açılış için üç yıldır kapalı olan bu yer, bir futbol stadyumundan çok daha fazlasını beraberinde getiriyor.

Dünyanın neresine giderseniz gidin, Afrika denince akla Umutsuz bir Kıta gelir. Hastalıkların, açlığın, yoksulluğun, yolsuzluğun ve savaşların olduğu bir yerdir. Bu basmakalıp görüşlerde doğruluk payı olsa da bunlar, tamamen doğru değil.

Hayat, üst üste kesişen bir çok öyküyü içinde barındırır. Bir öykü şeytan gibi gösterir; bir diğeri incinmiş bir itibarı onarabilir. İşte Afrika da iki kıtanın öyküsü… Belki de daha fazlası. Kendimize soralım, gelecek nerede diye?

Burada, para birimi kriz yaşayan, ulusal bütçe açıklarının olduğu ve doğal kaynakların tüketildiği, büyük umutların ve yaşlanan nüfusun olduğu, eski dünya Avrupa’da mı?

Yoksa zengin mineral ve petrol rezervleri, fazla sömürülmemiş tarım alanları, yenilenebilir enerji potansiyeli, düşük maaşa çalışmak ve tüketmek isteyen genç nüfusuyla Afrika’da mı?

Bu hiç de bir fantezi değil. Son bir kaç yılda Afrika’nın ekonomik büyümesi, kalkınmış ülkelerdekinin iki katına çıktı. Enflasyon oranları ve bütçe açıklarıysa azaldı. Döviz rezervleri doksanlı yıllardan bu yana yüzde 30 arttı ve ulusal borçlar da keskin şekilde düştü. Afrika artık, yeni ekonomik cephe haline geliyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu