İncelemeDünya

Rüzgar Gülünün Sırları ve Gladio içinde derin Gladio

Gladio`nun palazlandığı diğer ülkelerde de bu yapı, tuhaf koalisyonlar üretiyor. İtalya`da hâlâ bir muamma olan Rosa dei Venti ve P2 yapıları bu konuda ipuçları veriyor.

Gladio tarzı yapılanmalar, bir kez kurulduktan sonra kendi içlerinde de kopuşlar, değişimler, bölünmeler yaşadı. İtalya`da bu süreç daha milliyetçi ve ulusalcı bir örgüt olarak `Rosa dei Venti` ve mason locası `Propaganda Due` (P2)`nin kurulması ile sonuçlandı

GLADIO DERSLERİ

Ergenekon soruşturmasına ilişkin en çok kafa karıştıran konu, bu oluşumun, normal koşullar altında biraraya gelmeyecek, birbiriyle kanlı bıçaklı olan `sağcı ya da solcu olarak isim yapmış aktörleri` buluşturan; melez bir organizma ve yapıya işaret etmesi. Aslında bu tarz, sadece Türkiye`ye özgü değil. Gladio`nun palazlandığı diğer ülkelerde de bu yapı, tuhaf koalisyonlar üretiyor. İtalya`da hâlâ bir muamma olan Rosa dei Venti ve P2 yapıları bu konuda ipuçları veriyor.

AMERİKALILAR GLADIO`YU SORGULADI

Gladio yapılanmasıyla ilgili soruları yanıtlamak zorunda kalan üst düzey İtalyan yetkililer, suçu hep ABD ve NATO`nun üzerine attı. `Onlar emretti, biz yaptık` deyip işin içinden çıktılar.

Ancak, ABD`nin istihbarat servisinden isimler, bazı asker ve siyasetçilerin Gladio`yu destekleyen aktif müdahalesine rağmen bazı Demokrat ve hatta Cumhuriyetçi senatörler, gazeteciler ve siviller bu tarz operasyonları sert biçimde sorguladı.

1975-76 döneminde CIA ve FBI`ın yasadışı faaliyetlerini araştıran Demokrat Parti`li Otis Pike başkanlığındaki komite, Gladio`ya uzanan bazı konularda önemli bulgulara erişti.

Örneğin, Roma Büyükelçisi Graham Martin kanalıyla İtalya`nın Hıristiyan Demokrat Parti`ye (Democrazia Cristiana-DC) rüşvet, bağış ve başka kanallarla milyon dolarları bulan gizli para aktarımı yapılmıştı.

Öte yandan, Gladio tarzı yapılanmalar, bir kez kurulduktan sonra kendi içlerinde de kopuşlar, değişimler, bölünmeler yaşıyor, yeni fraksiyonlar doğuyordu.

İtalya`da daha geçen bahar piyasaya çıkan Segreti di Stato: Le Verità di Amos Spiazzi, il Generale Custode dei misteri d`Italia e della Rosa dei Venti (Devlet Sırrı: İtalya`nın ve Rüzgâr Gülü`nün Sırlarının Bekçisi General Amos (Spiazzi Gerçeği) adlı kitap, gazeteci-yazar Sandro Neri`nin Amos Spiazzi ile yaptığı söyleşiyi aktarıyor.

1970`lerde Tora Tora Darbesi`nin neredeyse tüm sorumluluğu üzerine yıkılan Spiazzi yıllarca tutuklu kalarak görevden uzak tutulmuş, ardından da maaş eksiltilmesi yoluyla cezalandırılmıştı. Günümüzde emekli olmasına rağmen evinde hâlâ üniformasıyla dolaşan Spiazzi`ye göre, İtalya`da Gladio içindeki bir başka gizli teşkilatlanma olan Rosa dei Venti yani Rüzgar Gülü ortaya çıkmıştı. Bu yapı, NATO`ya bağlı gizli ordulardan farklı bir örgütlenme idi.

Rüzgâr Gülü üyeleri, Gladio`nun diğer üyelerinin aksine, ABD ve NATO`ya karşı sempati duymuyorlardı. Onları buluşturan ortak nokta, `aşırı milliyetçi` ve `ulusalcı` olmalarıydı. Dışarıdan bakıldığında gündelik yaşamda şüpheleri asla üzerlerine çekmeyecek kadar sıradan hayat süren bu kişilerin, ulusal çıkar olarak gördükleri hedefler uğruna her şeyi yapabilecek, her şeyi göze alabilecek derecede fanatik ve sadık karakterde olmasına özen gösteriliyordu.

SADECE ÖZEL ASKERLER

Rüzgâr Gülü üyeleri, askerler arasından özel olarak seçiliyordu. Emekli olduktan sonra da örgütle ilişkileri sürüyordu. Aralarında çok sayıda sivilin de olduğu Gladyatörler`in aksine, güvenlik güçlerinin üst tabakası sayılan ve yıllarca güvenilirlikleri sınanan bu kişilerin bürokratlar, entelektüeller, iş adamları ve siyasetçiler arasında da aynı görüşleri destekleyen ortakları vardı.

Spiazzi`ye göre, bu `en sadık` askerlerin adları ve hangi işlerde kullanılabileceklerine ilişkin listeler, üst düzey Rüzgâr Gülü yöneticilerinde bulunurdu. Özel görevler söz konusu olunca normal zamandaki işlerini bırakıp Rüzgâr Gülü için faaliyete geçen bu `lejyonerler`, `vatan toprağı söz konusu` şiarıyla misyonlarını ölümüne ve gözü kapalı yerine getirecekti.

İtalya`nın Kurşun Yılları olarak anılan bombalama ve suikastlerle dolu dönemde, asıl görevi, ABD-NATO`nun emir-komuta zincirinden çıkan Rüzgâr Gülü`nün üstlendiği de öne sürülüyor.

Spiazzi, `Piazza Fontana, Piazza della Loggia, Italicus treni ve Bologna İstasyonu olaylarının Birinci Cumhuriyet olarak adlandırdıkları yapıyı olağanüstü yetkilerle donatarak emniyet güçlerinin emrine sunmak için gerçekleştirildiğine inanıyorum; kızıl terör ve komünizm tehlikesiyse, aşırı sağı bu uğurda kullanmak için uygun bir kılıftı` diyor.

PROPAGANDA DUE: MASONİK KUKLACILAR

P2 adıyla anılan bir Mason Locası olan Propaganda Due, 1976-1981 yılları arasında faaliyet gösteren ve kayıtlarda yer almayan bir gruptu. Masonlar deyince akla hep esrarlı yapılar gelmesine karşın, P2`nin 1877-1976 yıllarında bünyesinde faaliyet gösterdiği büyük mason locası Grande Oriente d`Italia, Giuseppe Garibaldi, Giuseppe Mazzini gibi İtalyan tarihinin önemli isimlerinin yanı sıra sıradan bir sürü insanın da üye olduğu bir sosyal kulüp vasfındaydı.

Ancak, kulübün başına Mussolini`nin `Karagömlekliler`inden olan faşist kökenli banker Licio Gelli`nin geçmesiyle, P2`nin yasal kayıtları silindi ve loca, `derin` faaliyetlere daldı. Gelli, Tora Tora Darbesi`nin gerçekleşebilmesi durumunda, cumhurbaşkanını tutuklayacak olan isimdi.

Gelli, 1970`lerde eski İtalyan asilzadelerinin bir zamanlar üyesi olduğu P2`yi yeniden etkinleştirmekle kalmadı, ABD ve Hıristiyan Demokratlar`dan da gizlenen bir `çekim` merkezi haline getirdi.

EVDE BULUNAN DARBE PLANI

Mâlî konular araştırılırken, polis Gelli`nin villasını bastı ve burada yaklaşık 1000 isimden oluşan P2 üye listesi bulundu.

Bu listeye göre P2 üyeleri arasında bakanlar, parlamenterler, askerler, istihbaratçılar, akademisyenler, yargıçlar, avukatlar, gazeteciler, televizyoncular ve işadamları bulunuyordu. Gelli`nin evindeki belgeler arasında, `Demokratik Yeniden Doğuş Planı` adlı bir `darbe` projesi de vardı. Gelli`nin amacı, İtalya`yı P2`ye sadık ve otoriter düzeni savunan bir `yeni demokratik eksen`e oturtmaktı.

Bu amaçla, P2 kendi ekonomik ve siyasi elitini yaratacak ve kamuoyunu da adım adım ele geçirecekti.İtalya`yı kana bulayan bir sürü olayda P2`nin kilit rol aldığı öne sürüldü. Bunlar arasında Başbakan Aldo Moro`nun öldürülmesi ve 1980 Bolonya Katliamı da vardı.

P2`nin Gladio yapısı içinde olduğu söylense de, gazeteci üyelerinden bazılarının ABD`yi İtalya`daki tüm yasadışı hareketlerden sorumlu tutan haberler yaptıkları gözleniyordu. Örneğin ülkenin önde gelen araştırmacı gazetecilerinden Carmine Pecorelli(Mino), kıvrak kalemiyle gündeme taşıdığı askerî ve istihbarî dosyalarıyla tanınmıştı.

Mino, Moro suikastini CIA`in işaretiyle Gladio`nun işlediğini yazmıştı. Pecorelli 1979 yılında bir suikaste kurban gitti. Bu suikastin, mafya ile eski başbakan Giulio Andreotti`nin ilişkilerini gündeme getirmiş olması sebebiyle işlendiği öne sürüldü.

Bu cinayetten ötürü Andreotti, 2002`de mafya patronu Gaetano Badalementi ile beraber 24 yıl hapse mahkûm oldu. 2004`te karar temyiz edildi. P2 grubu üyeleri arasında yıllardır ülkede en çok izlenen tartışma programını yapan Maurizio Costanzo`da bulunmakta ve kendisine verilen belli konuları özellikle gündeme getirmektedir.

Bu arada, 1981`deki P2 listesinde önemli bir yer işgal eden Silvio Berlusconi, bugün İtalya Başbakanı. P2 lideri Gelli geçtiğimiz yıl: `Şu Berlisconi iyi çocuk, ona bakıyorum ve bizim yaptığımız planları aynen uyguladığını görüyorum` dedi.

İTALYA`NIN KURŞUN YILLARI

İtalya, Gladio ile hesaplaşmaya 1960`ların sonunda başladı.

Gerçi bu ilk girişim başarısızlıkla sonuçlandı ama, daha o zamanlarda bile, Gladio`yu soruşturmaya çalışan savcılar ve bürokratlar, `devlet içinde bir başka devlet olduğunu` fark etmişti.

O dönemde sorgulanan Gladyatörler`in ifadeleri de durumun karmaşıklığını yansıtıyordu. BBC`nin 1991 tarihli belgeseli `Gladio Operasyonu`nda konuşan, 1970`te son anda durdurulan darbe girişimi Golpe Borghese`de aktif rol alan Albay Amos Spiazzi`nin kafası hayli karışıktı. Nazi hayranı Spiazzi, `1974`te tutuklandım ve kendimi utanç verici bir durumda buldum.

Savcı beni ısrarla sorguluyordu, o zaman bu savcının, ihtilâlci olduğumu veya anayasaya aykırı bir şey yaptığımı sandığını anladım. Bana göre, söz konusu olan ulusal güvenlikti. Ben ve üstlerim, bu savcı ile aynı sistem içinde yer alıyorduk.

Peki bu durumda, savcıya bazı şeyleri söylemem mümkün müydü? Hayır; çünkü askerî gizlilik buna engeldi.`Bahsi geçen savcı, Tora Tora darbe girişimini araştıran Padua`lı hukukçu Giovanni Tamburino idi. Tamburino, elde ettiği ipuçlarının bir yeraltı ordusuna işaret etmesi karşısında hayretler içindeydi.

1965-77 yıllarında faaliyet gösteren Savunma İstihbaratı Teşkilatı SID(Servizio Informazioni Difesa) içerisindeki bir `derin teşkilatlanma` olduğunu ortaya koyan belgelere ve ifadelere ulaşıyordu, ancak `Gladio` adından henüz haberdar değildi.

Fransız araştırmacı Jean Francois Brozzu-Gentile tarafından kaleme alınan Gladio Olayı adlı kitapta belirtildiği üzere, savcı Tamburino, 1974`te SID`in başında bulunan eski NATO Güvenlik Bürosu Şefi Vito Miceli`nin tutuklanmasını emredince kıyamet koptu.

Spiazzi`nin, bildiklerini açıklamak için Miceli`den izin istemesi ve Miceli`nin de mahkeme huzurunda `sus` işareti yapması, tuhaf bir durum yaratmıştı.

Bunun üzerine sorguya çekilen Miceli, devlete hizmet ettiğini ve sadece `büyük yerlerin` emirlerini yerine getirdiğini söylüyordu. Gladio uzmanı İsviçreli tarihçi Daniele Ganser ve Gentile; Miceli`nin sonunda, 1977 yılında mahkemeye, `Devletin en üst düzey yetkilileri tarafından bilinen ve gizli servislerin bünyesinde çalışan, istihbarat toplamakla hiçbir alâkası olmayan işler gerçekleştiren çok gizli bir örgüt her zaman var olmuştur.

Eğer detay istiyorsanız, bunları size ben veremem` dediğini bildiriyor.

Miceli, 1978`de suçsuz bulunarak serbest bırakıldı. Tora Tora darbesine karışmakla suçlanan diğer 145 zanlıdan sadece 46`sı hüküm giydi ancak hepsi de temyizde beraat etti.

Devletin iki yüzünü karşı karşıya getiren bu dava, 1990`larda açılacak Gladio soruşturmasının üzerinde yükselebileceği bir temel oluşturduysa da, İtalya`nın en kanlı yıllarının 1970`li yıllar ve 1980`lerin başı olmasını engelleyemedi. Dahası, Miceli`nin neo-faşist İtalyan Sosyal Hareketi- Ulusal Sağ(Movimento Sociale Italiano-Destra Nazionale) adayı olarak senatör seçilmesi gibi örnekler, Gladyatörler`i tasfiye etmenin söz konusu olmadığını gösterdi.

ART ARDA GELEN BOMBALAR

İtalya tarihindeki Kurşun Yılları (Anni di piombo), bir bombalama olayıyla başladı. 1969`da Milano`daki Banca Nazionale dell`Agricoltura(Ulusal Ziraat Bankası) merkezinin de bulunduğu Piazza Fontana`da (Fontana Meydanı) gerçekleşen patlama, 17 kişiyi öldürdü, 88 kişiyi yaraladı.

Aynı gün, Roma ve Milano`da üç bomba daha patladı, bir bomba da patlamadan ele geçirildi. Piazza Fontana olayı, `tansiyon stratejisi` olarak adlandırılan, halkın ürkütülüp korkutulması ve bombalama eylemlerinin suçunun önceden belirlenen mihraklara atılması suretiyle siyasi gelişmeleri belirlemeyi amaçlayan eylemlerin ilkiydi.

Ayrıca bu strateji, `güvenlik` kaygısını kamuoyunun gündeminde ilk sıraya taşıyarak, yurttaşları `haklar mı güvenlik mi` ikilemine sıkıştırmayı hedefliyordu. Bu strateji çerçevesinde İtalya`da 1968-1984 döneminde 140 eylem gerçekleşti. Piazza Fontana bombalaması, anarşist görüşteki işçi Giuseppe Pinelli ve anarşist dansçı ve yazar Pietro Valpreda`nın üzerine yıkıldı.

Pinelli, gözaltında tutulduğu karakolun penceresinden `düşüp` ölmesi, yazar Dario Fo`nun `Bir Anarşist`in Kaza Sonucu Ölümü` adlı tiyatro oyununa ilham oldu. Valpreda ise, üç yıl mahkemeye çıkmayı bekleyerek tutuklu kaldıktan sonra toplam 16 yılını hapiste geçirdi.

Bu 16 yılın sonunda Valpreda aklanarak serbest bırakıldı. Eylemi gerçekleştiren gerçek failler, Ordine Nuovo(Yeni Düzen) isimli neo-faşist birörgütün elemanlarıydı. 1972`de suçlanan üç Ordine Nuovo üyesinin davası yıllarca sürdü. 1979`da mahkûmiyet kararları verildiyse de, sadece birkaç yıl hapis yatıp çıktılar.

Sonradan çok önemli ifadeler veren başka bir Ordine Nuovo üyesi Vincenzo Vinciguerra, bu bombalamanın, askerlerin sıkıyönetim ilân etmesine yol açacak olayları tetiklemek amacıyla düzenlendiğini belirtti.

1960`lı yıllarda ve 1970`lerde DC ve İtalyan Komünist Partisi PSI`nın (Partito Communista Italiana) `compromesso storico` yani tarihî anlaşma çabaları, `Kurşun Yılları`nı tetikleyen başlıca etkendi.

Gladio`nun kurucularından Aldo Moro gibi DC`den bazı sağcı isimlerle, Sovyetler`den destek aldığı hep söylenen PSI`nın lideri Enrico Berlinguer gibi solcuların ortak dileği, gerçekten demokratik olan ve siyasetin bir gölge oyunundan ibaret olmadığı bir İtalya`da yaşamaktı.

1969-1973 arası sürekli örtülü darbe girişimleri oldu. Bunlar için halkın, hep ailevi işlerle, yemek-içmek ve alışverişle meşgul olduğu Nœl ayları seçildi. 1972`de ilk siyasi cinayet olarak anılan polis Luigi Calabresi`nin öldürülmesiyle, kanlı olayların arttığı bir döneme girildi.

1972`de Peteano`daki bir bombalama olayında üç polis öldürüldü; 1972`de İçişleri Bakanı Mariano Rumor`a karşı bombalı saldırı düzenlendi; 1974`te Italicus treni bombalandı ki Roma-Brennero arasındaki bu ekspres trende 12 kişi öldü, 105 kişi yaralandı.

Yine aynı yıl, Kuzey`deki Brescia kentinde bulunan Piazza della Loggia`daki (Loggia Meydanı) bir çöp kutusuna bomba kondu, 8 kişi öldü ve 90 kişi yaralandı.

BOLOGNA KATLİAMI

O sene, aynı zamanda neo-faşist `Beyaz Darbe` (Golpe Bianco) gerçekleştirilmeye çalışıldı. İtalya tarihine damgasını vuran ise, 2 Ağustos 1980`deki Bolonya Katliamı oldu.

85 kişinin öldüğü ve 200 kişinin yaralandığı bu saldırı, geleneksel olarak solun güçlü olduğu Bolonya`nın tren istasyonunun, muazzam kalabalık olduğu bir günde gerçekleştirildi.

Yıllarca süren davada, bombalamada yakınları ölenlerin mücadelesi önemli rol oynadı. 1995`te İtalyan Anayasa Mahkemesi, neo-faşist teröristlerle beraber `soruşturmayı engellemeye çalışmak`tan, karanlık mason Licio Gelli ve bazı gizli servis üyelerini de suçlu buldu.

Gelli`nin çevresinden ve Ordine Nuovo fraksiyonlarından Nuclei Armati Rivoluzionari`ye (Silahlı Devrimci Çekirdek-NAR) mensup bir kişiyi de hapse gönderdi.

NAR`ın bir mafya grubu olan Magliana Çetesi(Banda della Magliana) ile bağlantı içinde hareket ederek, İtalyan ordusu kaynaklı mühimmat -ve en başta da bombalar- elde ettiği sonraki yıllarda ortaya çıkarıldı.1978`de eski başbakan ve DC eski lideri Aldo Moro Roma`da kaçırıldı.

O zamana değin, aşırı solcu Kızıl Tugaylar(Brigate Rosse) örgütünün birçok üyesi ve tüm liderleri yakalanmıştı. Moro`yu kaçıranların İkinci Kızıl Tugaylar olduğu açıklandı.

Moro`nun cesedi, 55 günlük esaretten sonra DC ve PCI parti merkezlerine tam eşit uzaklıkta park edilmiş bir arabada bulundu. Karmaşık bir olay olan Moro cinayeti konusunda birkaç noktayı belirtmekte yarar var.

Birincisi, Moro eski bir Gladio kurucusu olmaktan, solun da saygı duyduğu, ılımlı ve demokrasi yanlısı bir siyasetçiye dönüşmeye uzanan bir çizgi izlemişti. Yani Gladio`cular arasında bir kopuşu, insanların değişip farklılaşabileceğini simgeliyordu.

İkincisi, bu cinayete solcu sağcı, yerli yabancı karanlık işlere bulaşan herkes karışmıştı. Bu nedenle sonraki yıllarda, Moro`nun hayaletinin İtalyan politikasının üzerinde dolaştığı sıklıkla söylendi.

HATA YAPAN YOLDAŞLAR

Son olarak da, Kızıl Tugaylar bu cinayeti işleyerek, en büyük cezayı Komünist Parti`ye verdiler. PCI oyları düştü ve yönetimde bir daha görev alamadılar. Dolayısıyla, bazı PCI üyeleri, Kızıl Tugaylar`a `Hata Yapan Yoldaşlar` (Compagni che sbagliano) denmiştir.

1979`da Kızıl Tugaylar`ın fikir babası olmakla suçlanan ve örgütle bağlantısı kanıtlanamayan Marksist filozof Antonio Negri, 1979`da Moro cinayeti ile suçlanarak tutuklandı. Ancak, bir yıl sonra beraat etti.

Buna rağmen yıllarca hapiste kalan Negri, Kızıl Tugaylar ve neo-faşist örgütlerin birbirlerine tepki olarak geliştiğini ve sol hareketlerin çıldırma noktasının Kızıl Tugaylar olduğunu söylemişti.

1982`de Sicilya`yı mafyadan temizlemek üzere Ada`ya yollanan Jandarma Komutanı Carlo Alberto Dalla Chiesa arabasında taranarak öldürüldü.

Dalla Chiesa, Moro kaçırıldığı zaman bir şüphelinin işkenceyle ifadesi alınması gündeme geldiğinde, `İtalya, Moro`yu kaybetmeye dayanır ama işkencenin sisteme girmesine dayanamaz` dediği söylenen, sevilen bir devlet adamıydı.

Türkiye`de Ergenekon`a giden yol bir ihbar sonrası, Ümraniye`de bir evde bulunan cephanelik ile başladı. Hatırlamakta fayda var, İtalyan Gladio`sunu çökerten soruşturmalar, ilk olarak savcı Felice Casson`un Verona`da bir çöplükte bulunan askerî kaynaklı C-4 bombalarını araştırmasıyla başlamıştı.

ERGENEKON VE AGARTA BİRBİRİNE AKRABA

Ergenekon iddianamesi kamuoyuna yansıyınca ortaya bir Agarta Efsanesi çıktı. Ancak bu ikisi arasındaki bağlantı o kadar zayıf değil. İtalya`da 1990`larda parlamento soruşturması sonucu ortaya dökülen kanıtlar, Avrupa ve Amerika`da konuyu araştıran bazı gazeteci ve yazarların bulguları, Gladio içinden bazı fraksiyonların özellikle böyle bir mistik zırhı üzerlerine geçirdiğine işaret ediyor.

`Vatan söz konusuysa gerisi teferruattır` diye özetlenebilen, tam olarak ne sağ ne sol olarak adlandırılabilecek, salt güce dayalı bir ideolojik anlayışla siyaseti ve toplumu kukla gibi oynatan bu gruplar, kendi başlarına hareket ederek Gladio içinde Gladio oluşturdu.

Siyasi kökenleri nasyonal sosyalizm ve faşizme dayanan Gladio ortaklarının oluşturduğu bu gruplar, bombalamalar ve suikastler yoluyla toplumları sindirmeyi amaçlıyordu.

Eski patronları olan dış istihbarat örgütleriyle de pazarlık edecek ve onların da gözlerini boyamaya çalışacak güce ulaşmışlardı.

GLADYATÖR`ÜN GLADİO TANIMI

Vincenzo Vinciguerra (Ordine Nuovo adlı neo-faşist örgütün eski üyesi): `Bence Gladio`yu en iyi ifade eden şey, silahlı kuvvetlere paralel bir yapıda oluşudur. Yani, Gladio, gizli, görünmez bir ordudur.

Düşmanı da, teorik olarak saldırı ihtimali bulunan bir başka devlet değil, ülke dahilinde iç düşman olarak tanımladıklarıdır.`

İlgili Makaleler

3 Yorum

  1. yeni yılınızı kutluyorum sizi hergün izliyorum
    inşanlah ben de yarışmacı olurum

  2. seni seviyom rükiye sevdigimi biliyosun dur ama sen beni sevmiyosan söyle cuma günü cevap bek liyom seni seviyommmmmm

  3. bana telefon numaranızı verin bende yarışmaya katılayım

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu