Fidel Castro, Gerçeklerin zamanı
Fidel Castro, Gerçeklerin zamanı
Dünyanın en önemli Liderlerinden Fidel Castro’nun Havana Cubadebate internet sitesinde yayınlanan yazısı
Gerçeklerin zamanı
Danimarka’nın başkentinden yansıyan görüntüler tam bir kaosa işaret ediyor. 40 bine yakın katılımcısı olan bir toplantıyı planladıktan sonra, ev sahipleri verdikleri sözü tutmalarının neredeyse imkansız olduğunu gördüler. Evo, ALBA üyesi iki katılımcıdan biri olarak, toplantıya, binlerce yıllık bir kültüre sahip halkından devraldığı bazı gerçekleri taşıdı.
Basın organlarına göre, Evo, halktan güven oyu alarak toplantıya katıldı, buna göre, ülkesinin beklentilerini karşılamayan kararlara karşı duracaktı. Evo, iklim değişiminin neden değil ama etken olduğunu belirterek, yer yüzünün kapitalist gelişim modeli karşısındaki haklarını savunmada herkesin sorumluluk sahibi olduğunu ifade etti. Ayrıca, zengin ülkelerin fakir ülkelere ödemesi gereken bir iklim borcu olduğunu ifade ederek, fakir ülkelerden gasp edilen atmosferik alanın iadesi gerektiğini belirtti.
Tüm bunlara karşılık, 2012’ye kadar önerilen 10 milyar dolarlık ödemenin ise çok saçma olduğunu, sadece yıllık ihtiyaçların yüz milyarlarca doları bulduğunu ifade etti. Aynı zamanda, Evo Morales, ABD’yi, Irak ve Afganistan’a terör ihraç etmek ve Latin Amerikaya askeri üs kurmak için trilyonları bulan harcamaları nedeniyle suçladı.
Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Devlet Başkanı zirvede 16 Aralık günü Küba saati ile 08.40’da bir konuşma yaptı. Konuşması coşkuyla alkışlandı. Sözleri gerçekten dikkat çekiciydi.
Konuşmasında, toplantının başkanlığını yürüten Danimarkalı başkanın sunduğu metne dair eleştiriler vardı.
“bu metin bir anda önümüze konuldu; çalışma grubu tarafından hazırlanmayan hiçbir metni kabul etmeyeceğiz, geçtiğimiz iki yıl içerisinde tartışmaların konusu olan yasal metinlerden bahsediyorum”
“Kendisini bizim bulunduğumuz Güney’den yani Üçüncü Dünyadan daha üstün gören bir grup var”
“Bu şaşırtıcı değil, demokrasi yok, karşımızda bir diktatörlük var.”
“Sokaklarda gençler tarafından yazılmış sloganları okudum: iklimi değil sistemi değiştirin diyordu bir tanesi, diğeri de şöyle: iklim bir banka olsaydı çoktan kurtarılmıştı.”
“Obama Nobel Barış Ödülünü kazandığı günü Afganistan’a masum insanları öldürmek için 30 bin asker gönderdi”
“Brezilya, Bolivya ve Çin Halk Cumhuriyeti devlet başkanlarının görüşlerini destekliyorum, bu desteğimi göstermek istemiştim ama bana konuşma fırsatı verilmedi.”
“Zenginler gezegenimizi mahvediyor, acaba bunu yokettikten sonra başka bir gezegene gitmeyi planlıyor olabilirler mi?”
“Hiç şüphe yok ki iklim dğeişikliği yüzyılımızın en ciddi çevre sorunudur”
“Birleşik Devletlerin nüfusu 300 milyon bile değil; Çin nüfusu bunun beş katı. Birleşik Devletlerin günlük petrol tüketimi 20 milyon varilken Çin’inki 5 veya 6 milyon varil. Bu yüzden iki ülke farklı değerlendirilmelidir.”
“Şu anda gözüken o ki çevreye zararlı gaz emisyonunun azaltılması için uzun vadeli bir anlaşma girişimi başarısız oldu. Neden? Dünyadaki en güçlü bir avuç ülkenin sorumsuzluğu ve siyasi isteksizliği yüzünden.”
“Yapılan onca zirveye ve vaad edilen onca sözlere rağmen zengin ve fakir ülkeler arasındaki uçurum derinleşmeye devam ediyor, dünyamız yokolmaya doğru hızla ilerlemekte.”
“Dünyadaki en zengin 500 kişinin gelirlerinin toplamı dünyadaki en fakir 416 milyon insanın gelirlerinin toplamından fazla.”
“Bebek ölüm oranı 1000 doğumda 47 olurken, bu sayı zengin ülkelerde 1000 doğumda 5.”
“Milyonlarca bebeğin tedavi edilebilir hastalıklardan ölmesine daha ne kadar müsade edeceğiz?”
“2,6 milyar insan hiçbir sağlık hizmeti alamıyor.”
“Brezilyalı yazar Leonardo Boff şöyle diyor: En güçlü en zayıfın külleri üzerinde ayakta kalıyor.”
“Rousseau diyor ki güçlü ile zayıf arasındaki özgürlük zayıfı ezer. Bu yüzden imparatorluk sürekli özgürlükten bahsediyor; ezme özgürlüğü, işgal etme, öldürme ve sömürme özgürlüğü: İşte onların özgürlük anlayışı. Rousseau çözümü de belirtmiş: Sadece yasalar bizi özgürleştirebilir.”
“Güçlünün kendinin olmayan doğal kaynakları ele geçirebilmesi için milyonlarca masum insanın öldürüldüğü savaşlara ne kadar zaman daha anlayış göstereceğiz?”
“Bundan iki yüzyıl önce evrensel kurtarıcı Simon Bolivar şöyle demiş: Eğer doğa karşı çıkarsa, onunla da savaşıp boyun eğdireceğiz.”
“Bu gezegen insanoğlu olmaksızın milyarlarca yaşamış; varolmak için bize ihtiyacı yok ama biz dünyamız olmadan yaşayamayız.”
Evo Morales Perşembe günü konferansa seslendi. Çok iyi bir konuşma yaptı.
Sözlerine başlarken organizasyona eleştirilerini yöneltti: “Sizlere organizasyon eksikliğinden ve gecikmelerden dolayı ne kadar üzgün olduğumu ileterek sözlerime başlıyorum.”
Temelde dile getirdiği düşünceleri şöyleydi:
“Toplantının ev sahibinin kim olduğunu sorduğumuzda bize Birleşmiş Milletler deniliyor, eleştirilerimiz iletince ev sahibinin Danimarka olduğu cevabını alıyoruz. Bu organizasyonsuzluğun kimin yüzünden olduğunu öğrenemiyoruz.“
“Şaşkınlık içerisindeyim; burada sadece iklim değişikliğinin sonuçları tartışılıyor, sebepleri değil.”
“Eğer çevrenin yok edilmesinin sebeplerini belirleyemezsek bu sorunu kesinlikle çözemeyiz”
“Burada iki kültür karşı karşıya: yaşam ve ölüm kültürleri. Ölüm kültürü kapitalizmdir, bazıları diğerlerinin ölmesi pahasına daha iyi yaşamak istiyor.”
“sömürüyorlar, doğal kaynakları yağmalıyorlar, dünyamızı talan ediyorlar, temel hizmetleri özelleştiriyorlar”
“iyi yaşamak demek dayanışma içinde eşitçe ve birbirinin eksikliğini tamamlayarak yaşamaktır”
“İklim değişikliği gündeme gelince, bu iki farklı yaklaşım, birbirine zıt bu iki kültür arasında en iyisinin hangisi olduğuna dair bir karar vermeksizin çözüme varamayız: Lüks içinde yaşayarak tüketim toplumuna devam edersek bu toplantıda gerçekleri dile getirmemiş oluruz.”
“bizim hayatımızda doğrular kutsaldır, burada buna önem verilmediğini görüyorum.”
“Anayasamızda şöyle yazar; ama sua, ama llula, ama quella yani çalma, yalan söyleme ve güçsüz olma.”
“Dünyamız ve doğa insanoğlu olmaksızın da varolacaktır, ama insanoğlu dünyamız olmaksızın yaşayamazlar bu yüzden doğanın ve gezegenimizin haklarını korumalıyız. ”
“Birleşmiş Milletleri kutluyorum çünlü sonunda bu yıl Uluslararası Dünya Günü ilan edildi.”
“Anamız kutsaldır, anamız hayattır; bir ana kiralanamaz, satılamaz veya saldırıya uğrayamaz. Analar saygıya layıktır.”
“Batı modeliyle aramızda derin ayrılıklar var, burada yürütülen tartışmanın özü budur.”
“Şimdi Avrupa’dayız ve biliyoruz ki çok sayıda Bolivyalı, Latin Amerikalı aileler Avrupa’ya geliyor, neden geliyorlar? Yaşa standartlarını yükseltmek için. Bolivya’da ayda 100 veya 200 dolar kazanırken burada bir yaşlının bakımından ayda 1000 Avro kazanabiliyor.”
“Kıtalarımız arasındaki bu eşitsizliği burada dile getirip çözüme ulaştırmalıyız. Aileler, ülkeler ve kıtalar arasındaki bu derin uçurumu gidermeliyiz”
“Kardeşlerimiz buraya hayat koşullarını iyileştirmek için çalışmaya geldiklerinde sınırdışı ediliyorlar. Ama uzun yıllar önce Avrupalı ataları Latin Amerikaya geldiklerinde onlar sınırdışı edilmedi. Benim ailem, benim hemşehrim, benim kardeşim buraya altın madeni sahibi olmaya veya uçsuz bucaksız arazilere el koymaya gelmiyor. Geçmişte Abya Yala’ya yani Amerika’ya gelebilmek için pasaporta gerek yoktu!”
“Eğer dünyamızın hakları tanınmazsa, 10 milyar veya 100 milyar dolardan bahsetmek komiktir ve insanoğluna yapılmış bir hakarettir.”
“Zengin ülkeler iklim değişikliğinden etkilenmiş olan göçmenleri şimdi yaptıkları gibi ülkelerine dönmeye zorlayacaklarına bu insanlara kucak açmalıdır.”
“Bütün insanlığı kurtarmak gibi bir zorunluluğumuz var yarısını değil.”
“FTAA Amerika için Serbest Ticaret Antlaşması, serbest ticaret amaçlı değil Amerika’nın serbest şekilde sömürgeleştirilmesi amacıyla kurulmuştur.”
Evo ayrıca aşağıdaki soruları içeren dünya çapında bir iklim değişikliği referandumu yapılmasını da teklif etti:
“Doğa ile uyum halinde ilişkiler geliştirilip, gezegenimizin haklarına sahip çıkılmasına onay veriyor musunuz?”
“Aşırı tüketime ve savurganlığa dayanan bu sistemi yani kapitalist sistemi değiştirmeye onay veriyor musunuz?”
“Gelişmiş ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltarak düşük seviyelere indirmesini onaylıyor musunuz?”
“Halihazırda savaş için harcanan tüm bütçenin iklim değişikliği sorununun aşılması için kullanılmasını onaylıyor musunuz?”
Herkes tarafından bilinmektedir ki, İklim değişikliği konusunda BM Anlaşması 1997 yılında Kyoto’da imzalandı. Bu anlaşmaya göre 38 sanayileşmiş ülke sera etkisi yaratan gazların salımını 1990 yılına göre belirli bir düzeye indirmekle yükümlüydü. Avrupa Birliği ülkeleri 2005 yılında yüzde sekizlik bir değere ulaştılar. George W. Bush, ABD başkanı, -dünyanın en çok sera etkisi yaratan gaz salımınına sahip ülkesi, toplam değerin dörtte birini elinde tutuyor- 2001 yılından beri anlaşmayı imzalamayı reddediyor.
Diğer BM üyeleri çaba sarfetmeyi sürdürdüler. Araştırma merkezleri çalışmalarına devam etti. Şu an çok açıktır ki, kapsamlı bir felaket türümüzü tehdit etmektedir. En kötü olasık da, gözünü kar hırsı bürümüş bir tutam zengin azınlığın, tüm bu sürecin faturasını yer yüzünün geri kalanında yaşayan çoğunluğun omuzlarına yıkmak istemesi olur herhalde.
Bu tezat durum, düşüncelerini sağlam bir biçimde ifade eden binlerce kişinin sayesinde, Kopenhag’da gözlerden kaçmayacaktır.
Danimarka polisi direnişi kırmak için en ölümcül metodlara başvurmaktan çekinmiyor; bir çok gösterici gözaltına alındı. Ben, dışişleri bakanımız Bruno Rodriguez ile telefonda görüştüm. Kendisi o sırada Kopenhag’da Chavez, Evo, Lazo ve diğer ALBA temsilcileri ile birlikte bir dayanışma gösterisindeydi. Ona Danimarka polisinin öfkeyle saldırdığı, kollarını burktuğu, sırtlarına vurduğu bu göstericilerin kim olduğunu sordum. Bana, onların Danimarka vatandaşları ve Avrupa’daki diğer ülkelerin vatandaşları olduğunu, zirveden iklim değişikliği konusunda gerçekçi bir sonuç çıkmasını isteyen sosyal hareketlerin üyeleri olduğunu söyledi. Bana zirvedeki görüşmelerin gece yarısı da devam edeceği bilgisini verdi. Onunla konuştuğum sırada Kopenhag’da çoktan gece olmuştu. Aramızdaki saat farkı altı saat.
Danimarka’daki yoldaşlarımız yarın (Perşembe) daha vahim bir tablonun beklendiğini söylediler. Sabah saat 10’da, Birleşmiş Milletler Zirvesi iki saat gecikmeyle başlayacak, çünkü Danimarka Devlet Başkanı 20 ülkenin devlet başkanını Obama ile birlikte “küresel problemleri” tartışmaya davet etmiş. Bu tam da iklim değişikliği konusunda bir anlaşma amacı taşıyan bir toplantının adı olabilirdi.
Her ne kadar tüm resmi delegeler katılacak olsa da sadece “davetlilerin” görüşlerini bildirmelerine olanak tanınıyor. Tabii ki, ne Chavez ne de Evo görüş beyan edebilenler arasında yer almıyordu. Toplantının amacı, nobel ödüllü kişiye, önceden hazırlanmış konuşmasını okuma fırsatı vermekti, tam da anlaşmayı gelecek sene sonunda Meksiko City’de gerçekleşecek toplantıya erteleme kararından sonra. Sosyal hareketlerin katılımına izin verilmeyecek. Tüm bu gösterinin ardından “zirve” çalışmalarını ana salonda gösterişsiz bir kapanışla sonlandıracak.
Televizyondan takip edebildiğim kadarıyla, dünya Kopenhag’da halka karşı faşist yöntemlerin kullanılabildiğine tanık oldu. Protestocular, ki bir çoğu genç, halkların dayanışmasını kazandılar.
Emperyalist ülke temsilcilerinin tüm manevra ve kandırmacalarına rağmen, yalanlarının ortaya çıkacağı gün yaklaşıyor. Kendi müttefikleri dahi onlara olan güvenlerini yitiriyor. Onlar, Meksiko’da, tıpkı Kopenhag’daki gibi, ayakta kalmaya olan umutlarını yitirmemiş insanların büyüyen direnişiyle karşılanacaklar.
Fidel Castro Ruz
Aralık 2009